Toplumun “belgeli üstüncüler” sorunu

Toplumun büyük bir kısmını oluşturan kitlenin, “okumadığı, diploma sahibi olmayı önemsiz gördüğü ya da özellikle cahil bırakıldığı” çıkarımıyla eleştirilmesi sadece bugünün değil, geçmişin de en çok sığınılan mazeretleri arasındadır. Bu bakış açısında göre (1) toplumun önemli kısmı tembeldir ve doğrudan çıkarını düşünür, (2) toplum okul bitirmiş olmayı önemsemez ve (3) toplumda bir grup çıkarcılar vardır, bunlar toplumun çoğunluğunun okumasını bilerek engellerler, çünkü böylelerini etkilemek daha kolaydır. Üstelik bu yaklaşımlar ülkemize özel de değildir. Birkaç istisnayı saymazsanız kozmopolit toplumların büyük kısmı aynı çelişkiyi yaşar. Bu yaklaşımdan nispeten uzak kalmayı becerebilmiş ülkeler ise Kuzey Avrupa’ya denk düşer, suç oranı ile okumuşluk arasında zıt ilişki olması diplomanın kanıtı olarak sunulur.

Not: Eşek aslında cahil değildir, olasılıkla o da inadı yüzünden yaftalanmıştır.

 

Oysa okumuş olmanın zararlı olduğunu ileri süren düşünceler de vardır. Bunlar zaman zaman yetkili birilerinin ağzından yayılan “cahilliğe övgü” olarak özetlenir. Okumamanın doğru seçimde bulunma becerisini artırdığına ilişkin imalar, okumaya güzelleme yapanların tepkisini çeker.

Mualla’nın Barbara Cartland tutkusu

Peki ama durum gerçekten bu mudur? Okumak, diploma sahibi olmak cehaleti giderir mi, diploma sahibi olmayanlar gerçekten her daim sorunlu mudur, diplomasızlar doğru seçim yapamaz mı? Bu soruların yanıtı şüphesiz hayırdır. Uzağa gitmeden kendi annemden örnek vereyim. Mualla orta sondan terktir. Gazeteleri kısmen, ama romantik Barbara Cartland (*) kitaplarını tümden okur. Dünyaya bakışı asla eleştirel olmamıştır, yargılarını siyaset üzerinden değil, genellikle iyilik, dürüstlük gibi ahlak zeminine yerleştirir. Velhasıl annem diplomalı değildi, ama eylemlerini erdemlilik zemininde bir bilinçle gerçekleştirdi.

Yazının başındaki betimlemeye göre annem bugünün kendilerini ayrıcalıklı derecede üstün görenlerin bakış açısıyla (belgeli üstüncüler) cahil mertebesindeydi. Oysa annem benim bildiğim yaşamı süresince hiç yanlış karar vermedi, kimseyi de dışlamadı. İnsanların karar alırken başvurdukları en önemli unsurun bilgi olmadığını ben annemden öğrendim. Bilgi doğruyu bulmada kısmen yardımcı olur, zira her koşul kendine göre başka başka doğrular doğurur. Pandeminin başını hatırlayın, aşının kurtarıcılığı, maskenin koruyuculuğu en kolay da bu belgeli üstüncülere kabul ettirilmişti.

Okumuşluk ve eğitim farklı kavramlardır

Belgeli üstüncüler garip biçimde dogmatiktir, yani okumuşluğun kazandırdığı esnek değerlendirmenin dışında kalırlar. Mesela sadece ortalama toplumun kelaynak kuşu bile sayılamayacak gazeteleri okumakla yetinirler. Günümüz koşullarına rağmen hala köy enstitüleri dönemi ile avunurlar, işçi sınıfını hakir görmelerine rağmen işçi partisini savunurlar. Köy enstitüleri kuruldukları ortamda bize çağ atlatabilecek olsalar bile, köprünün altından çok sular aktığını kavrayamamak ancak bu belgeli üstüncülerin hayal hanesindedir. Oysa gerçek sorun mesela işçi partisini işçilerin bile desteklememesidir, köylü partisi diye bir şey zaten yoktur.

Değerlendirme için kıstas olabilecek bu gerekçeler apaçıkken, belgeli üstüncüler de diplomaya bu kadar takılmışken, okumuşlukla eğitimli olmanın farklı kavramlar olduğu kolay anlatılamaz. Okumak sağduyulu karar garantisi vermez, ama hazmedilememiş diploma faşizan cehaletin, ilelebet ataletin en kuvvetli perçinidir.

Eğitimli olmak “hiçbir şey bilmediğini kabullenerek” başlar, çünkü o zaman artık en azından kesin bildiğiniz bir şey vardır.

(*) Barbara Cartland (1901-2000) genellikle aşk romanları yazmış İngiliz yazardır. Soylu aileden gelmektedir. Romantizm akımını benimsemiş ve 700 civarı eser bırakmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir