Yeşilçam sinemasının toplumdaki doktor algısını belirleyici olduğundan iki hafta önce söz etmiştik. Bu dönem bizim yerli sinema olarak genellediğimiz dönemden farklı bir seyir gösterir. Benim çocukluğum olarak adlandırabileceğim yaklaşık elli yıl öncesinin popüler filmlerinde genellikle zengin-fakir aşkı işlenir, bu senaryolarda doktor ya Nubar Terziyan’ın canlandırdığı “evlere de gelen, hatta fakirlerse ücret almayan” babacan karakterdir (bu konuda Osman Elbek’in çok daha iyi bir değerlendirmesini aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz) . Daha yakın zaman gelindiğinde “pahalı bir ameliyatı başarıyla üstlenen” cerrah da algıya girer, “mesele paranın toplanmasındadır”. Cüneyt Arkın’ın üstlendiği doktor karakteri ise başrol oyuncusudur; doktorluk iyi bir şeydir, ama kişiliği senaryonun önemli bileşeni değildir, esas oğlanın ne kadar sıra dışı biri olduğunu vurgular. Bir kırk yıl önceye gelindiğinde ise doktor Kemal Sunal’ın filmlerinde kısmen hicvedilir, ama yine de karakter zaafı göstermez.
Bundan sonraki aşamada Yeşilçam sineması tamamlanır, yeni dönem filmlerinde doktor rolü çok az ya da yoktur, olsa da özellik göstermez. Bu dönem aynı zamanda televizyon dizilerinin başladığı dönemdir, doktor artık doğrudan dizi konusudur. Seyircinin doktor dizisi seyretme arzusu devam eder, Doktorlar, Mucize Doktor gibi dizilerde haset içinde karakterler canlandırılsa bile mesleğin genel ilkeleri hep korunur, Yeşilçam’ın yarattığı algıda değişiklik olmaz.
Doktor sayısı neden arttı?
Bu dönemde gerçek yaşamda da doktora rastlamak olasılığı zayıf, Anadolu’nun küçük kasabalarında ise imkansızdır. Durmadan yeni tıp fakülteleri açılır, sonunda bugüne gelinir; doktor artık bulunmaz Hint kumaşı olmadığı gibi, çağın genel sorunu olan hızlı zenginleşmek tutkusunu yaşamaya başlar. Nitekim bir otuz yıl önce doktorun özel konumu trafikteki basit hatalarının siperi olabilirken, son yirmi yılda bu koruma da ortadan kalkar, çünkü doktorla karşılaşıyor olmak artık sıradandır.
Toplumun doktoru eski konumunda, yani merhametli, koruyucu, gerekirse ücret de almayan biri olarak algılaması; çaresiz dertlere deva olabileceğini düşünmesi arka planda hala sürer. Oysa sayısal doktor artışına rağmen eski dertler artık kolayca çözülememektedir, çünkü yeniçağın dertleri aslında eskilerinden farklıdır. Buna paralel olarak “doktor da içeride arkadaşlarıyla çay içmekte”, hastalar kapıda beklemektedir. Zaten sayının artması eksiğin giderilmesi için değil, pazarın büyümesi içindir. Bu dönem şehir hastanelerinin açılmasıyla doruğa tırmanmaya devam eder. Çok büyük hastanelere atanacak doktorlar hazırdır, çok bilgili olmaları gerekmez, uygulamalar standarttır; nihai amaçları ise sorunu çözmek değil doktorluk üzerinden sisteme para girişinin sağlanmasıdır.
Zorlaşan ekonomik koşulların beklenen götürüsü
Böylelikle sağlık ocakları da aile sağlığı merkezine dönüştürülür (bundan bahsettik), sağlık ocağı yapılanmasında Dr. Nusret Fişek’in koyduğu koruyucu hekimlik yerini erken tanı doktorluğuna terk eder. Aile hekimliği bir zamanlar Tıpta Uzmanlık Sınavı ile girilen üç yıllık dal olmaktan çıkartılır, doğrudan verilen bir konumdur. Elbette iyi doktorlar hala vardır, lakin sayıca azalırlar. Deneyimli ve iletişim becerisi yüksek olanlar sayıları aynı şekilde hızla artan özel hastanelere geçerler. İstanbul’da çok sık görmesek de küçük şehirlerde “doktor falanca, filanca özel hastanede hasta görmeye başlamıştır” duyuruları ilan tabelalarının vazgeçilmezidir. Bu akım sosyal medyayı da kapsayacak şekilde genişler.
Yeni başlayan meslektaşlar ekonomik koşulların zorlaşması nedeniyle artık zordadır. Büyük kısmı olanla yetinir, ama eskisi gibi şefkatli olmaları beklenmez. Küçük bir kısım ise esas mesleği uygulamak yine yakın zamanların getirisi olan kozmetik uygulamalara yönelir. Nöroloji, çocuk hastalıkları, hatta kalp cerrahlarının bile botoks ve dolguya yönelmeleri, kadın hastalıkları uzmanlarının vajinoplasti, daha doğrusu vajina dolgusuna girişmeleri şaşırtıcı değildir.
Bu değişim son on, bilemediniz on beş yılda yaşanmıştır; tamamen rastlantısal gerçekleştiğini iddia etmem mantıksızdır. Önceki sağlık bakanımızın sınıf arkadaşı olduğunu mezuniyet tarihinden çıkardığım, kendi çıkardığım yıllıkta bile “onlar da bizdendi” sayfasında adını bulabildiğim dikkate alınırsa, yakın zamanda bir milyar dolara İngilizlere satıldığı açıklanan hastaneler zinciri de çok rastlantısal görünmemektedir.