Biz her hafta ne yazacağımızı düşünüyoruz, gerekmedikçe siyasi konulara ilişmiyoruz, ama memleketin genel gündeminde değinmeden geçilebilecek konu da eksik olmuyor. Geçtiğimiz haftanın herkesi dehşet içerisinde bırakan konusu “yenidoğan çetesi” olarak adlandırılan sorun oldu. İnsanların tüyleri ürperdi, çünkü çeteleşmiş bir sistem anne-babaların endişelerini sömürerek, yeni doğmuş bebeklerini gerekmese de yoğun bakım ünitelerine almaya zorluyor, yatan bebek başına devletin verdiği ücreti cebe aktarırken, ihtiyacı olana bakmadığı gibi, zaten sağlıklı olanı da ölüme terk edebiliyordu. Buna “insan canından para kazanmak” denebilir, oysa olayın vahameti aslında olanın yüzde biri bile etmez, sadece bunu bilin.
Hayatta hemen hemen bütün ilişkiler güven üzerine kurulur. İnsan nasıl ailesine ve arkadaşına güvenmek isterse, hasta da doktora güvenmek ister. Doktor gerekeni, gerekli olduğu kadar yapmalıdır. Ancak sağlık sistemi hizmet kalitesi denerek para kazanmak amaçlı özelleştirilirse, yoğun bakım, diyaliz ya da yaşlı bakımı gibi ucu açık sıkıntılı işler özel merkezlere aktarılır. Bu sıkıntılı işin karlı hale gelmesi ise ancak ödemenin devlet tarafından üstlenilmesiyle olur. Sağlık hastayı zorlamadıkça çok fazla para kazanılabilecek bir alan değildir, hizmetler bellidir, zorlarsanız değil Türkiye, zengin ülkelerin bile ödeme gücünü aşar. Türkiye’de devlet ödemesinde olan pek çok ilaç Amerika’da ancak parayla ya da özel sigortayla kalınabilir. Biri eski diğeri yeni iki örnek verelim:
Devletten para emen özel sağlık sistemi olmaz
Bir on yıl önce iyi bilinen özel üniversite hastanelerinden birinin kalite belgesi arayışı oldu. Sertifikayı verecek ekip denetime doktor olarak refakat etmemi istedi. Hastanenin kalp hastalıkları bölümü tamamen boştu, “neden” diye sorduğumda masrafları karşılayamadığı için devletle olan anlaşmayı iptal ettiklerini, hasta almadıklarını söylediler. Anlaşılan devletin poliklinik ücreti olarak verdiği destek hizmet kalitesinin ve doktor maaşının sürdürülmesi için yetmiyordu. Diğer örnek ise bu hafta yaşandı. Bir hasta prostat kanseri nedeniyle tedavi olduğunu, takibe bize gelmek istediğini söyledi. Tedaviye başladığı yer devlet hastanesi olduğu için ben de orada devam etmelerinin daha makul olduğunu söyledim. Onlar da o devlet hastanesinde zaten radyasyon onkolojisi olmadığından, Bodrum’daki bir özel hastaneye sevk ettiklerini söylediler; özel hastanedeki tedavi için hastadan para da alınmamıştı.
O halde kamudan özel sağlık sitemine ödemeli sevk sadece bebek yoğun bakımları için geçerli değil. Devlet başta kalp krizi gibi acil durumlar olmak üzere özel hastanelerin faturalarını karşılamakta beis görmemekte, üniversite hastanelerine imkan ve serbesti tanımamaktadır; aksi takdirde özel hastaneler iş yapamayacaklar. Devlet gibi görünen ama özel işletme olan hastanelerde hastanın odasından ameliyathaneye indirilmesi bile parası dışarıya ödenen özelleştirilmiş bir hizmettir.
İşte bu ortamda sevk için hangi hastanenin seçileceği suyun akışını düzenleyen bir sisteme dönüşür. Hele hele acil olduğu iddia edilen durumda kimsenin sorgulama lüksü yoktur. En çok da yoğun bakım girişi belli, lakin ortamı ve çıkışı muamma bir alandır. Hasta devletin öngördüğü ödeme kapsamı süresince (mesela on gün) burada tutulur, ek ücret ödeniyorsa entübe de edilebilir.
Tıbbın daha karanlık yüzü
Özel hastanelerin özellikle yoğun bakım için görevlendirdikleri simsarları vardır; sonuçta bir alışveriş söz konusudur. Ahlak bir kez bozulduğunda, özel sağlık sisteminin de ahlaklı davranması beklenmemelidir. Ortada ödenmesi vaat edilen bir para varsa seçicilik azalır, hasta artık bir limon gibidir, suyu bitene kadar sıkılır. Mesela yeni kanser ilaçları çok pahalıdır, ama dava açılırsa devlet bazılarını öder; dava için ilgili avukatın kartviziti de doktor tarafından sunulur. Sakın yanlış anlamayın, bundan doktorun cebine bir şey girmez, ama kazanç ilgili derneklere kongre katkısı olarak aktarılır, doktor da bu kongrelere gitme hakkıyla onurlandırılır.
Olmayacak makamlara olmayacak araçlar tahsis eden, kedinin köpeğin hiç acımadan itlaf edilmelerini yasalaştıran, öldürüldüğü apaçık belli olan çocuğu araştırtmayan, onlarca suç kaydı olanı salıveren, kara para aklayanları serbest bırakan ve bu konuları vatan – millet muhabbetiyle kapatanlardan ne bekliyorsunuz? Pislik eninde sonunda bebeklere de bulaşır.