Geçen seneler içerisinde, en fazla iki yıl olmuştur, genç bir doktor adayı arkadaşımız kendi Instgram hesabını hareketlendirmek ve tartışma yaratmak amacıyla kısa bir röportajımızı paylaştı. Soru basitti, “bir doktor ne kadar para kazanmalıdır?” Ben sorunun büyük bir infial yaratacağını düşünmemiştim, ama üç yıl öncenin şartlarında bile doktora, özelinde bana, biçilen aylık maaş elli bin lira civarındaydı, bu da zaten benim maaş olarak adlığım rakamın hayli üstündeydi. Ancak daha ilginci, bazı yorumların “elli binin üzerinde kazanıyorsanız haram olsun” şeklinde olmasıydı. Takipçilerin elbette hepsi değil, ama en azından bir kısmı doktorun para kazanmaması gerektiğini düşünüyordu.
Memur olmanın özel sektöre en büyük avantajı alınan maaşın zaten belli olmasıdır, ortalama bir internet taramasında uzman doktorun ne kadar maaş aldığına bakarsanız zaten bulursunuz, bu rakam bunca enflasyona rağmen halen “baz / çıplak maaş” olarak zaten elli bin lira. Bu şu anlama geliyor, benim emekli olmam durumunda elime geçecek olan para son çıplak maaşım olacağından emekli aylığım da elli bin lirayı geçmeyecek. Halen çalışıyor olmanın getirdiği ek ödenekler, bunlar çok fazla tutmazlar ama çok da azımsanamazlar, emekli olunması halinde kesilir, sizin emekli olduğunu en üst kadronun ederi budur. Milletvekili sadece iki yıllık süresini doldurduğunda bu rakamın çok üzerinde bir maaş alır, yeniden seçilirse de eski emekli maaşını ek olarak almaya devam eder.
Öğrencilerin beklentileri
Bu soruyu ben daha sonra beklentilerini ölçmek için öğrencilere de sormaya başladım; “İstanbul’dasınız, uzman doktor olmuşsunuz ve bekarsınız, ev, araba vb. zaten yok, kaç lira maaş istersiniz?” Bu bilimsel konularda onca anlattıklarıma rağmen öğrencilerin olasılıkla en sevdikleri sorudur, yüzlerine birden bir tebessüm yayılır, önüne konulan pastanın kendinin olduğunu bilen doğum günü çocuklarına dönüşürler. Önerdikleri rakam bugün bile 60-200 bin lira arasında değişmekte, yani hayli makul seviyelerde seyretmekte. İçlerinden elbette bir sınır koymak istemeyenler de çıkar, hatta bazıları milyon der, bazılarının hayali para falan da değildir, akıllarına takılmış olan son model arabanın onların olmasının yeterli olduğunu söylerler.
Bu söyleşi öğrenci gurubu içerinde gerçekleştiğinden açgözlü görünmemek adına makul davrandıklarını da öngörebilirim, ama iş paranın nerelere gideceğinin açıklamasına geldiğinde ayakları yere basar. Şehre nispeten yakın, ama öyle güvenlikli site falan da olmayan iki artı bir dairenin kirası otuz bin liranın altında olmayacaktır. Üstlerine başlarına almalarının sınırı yoktur, ama toplam gider kalemini de yirmi binle sınırlı tutsalar, 100 bin beklentili birinin eline kalacak olan elli bin lira olacaktır, tablo yine de iyimser görünür.
Beklentiler ve gerçekler
Ne var ki kirada kalmanın sonsuza kadar sürmemesi adına bir konut almaları söz konusu olacaksa (arabayı saymıyorum) o da en az beş milyon tutacağından, bankadan kredi alsalar bile bankanın en az üç milyon da onlardan bekleyeceğini söylediğimde durum değişir. Bu rakam bir anda uçup gider, ayda elli bin lira biriktirseler üç milyonun biriktirilmesi üç yıl alır, bu arada tatil gibi ek masraflar olmamalıdır, bir arkadaş edinmişlerse çok fazla gezip tozma şansları yoktur. Dolayısıyla en azından üç yıl içinde çok zorlanmadan “”hallice” ev alabilmelerinin, aylık gelirin 300 bin liranın altında olmaması ve tutumluluklarının sürmesi koşuluna bağlı olduğunu kavrarlar.
Derken soruyu tersten sorarım, ben kazancınızı beş milyon olarak belirledim, bu duruma parayı nasıl harcarsınız, zaten açmaz da o noktada çıkar…