Linç hiçbir adil yargılama olmadan insanları cezalandırmaya verilen genel isimdir. Kaynaklar ilk linç vakası olarak 18. yüzyılda Amerika’da görülen bir olaya atıfta bulunur, kavram adını Charles Lynch’den alır. Lynch ve bazı milis komutanları 1780 yılında birçok olayda İngiliz yanlısı olduğundan şüphelendikleri insanları apar topar yakalayıp, yasadışı mahkemelerde yargılayıp kırbaçlama, malına el koyma, zorla askere alma gibi cezalara çarptırırlar. Lynch’in verdiği cezalar ve başkanlık ettiği mahkeme süreçleri üstelik Virgina Genel Meclisinin kararıyla yasal ilan edilir.
Lynch Yasaları Charles Lynch sayesinde ünlü olan bir tanımlamadır ve suçluların yasadışı olarak cezalandırılmasını anlatır. Linç etmek, linç yasaları gibi deyimler 1850’li yıllarda sözlüklere girer. O dönem altın arayıcılığının ve bununla birlikte hırsızlığın da yoğun olduğu bir dönemdir. Linç yaklaşımı bu zeminde yerleşir ve toplumsal hezeyanın bir parçası haline gelir. Oklahoma’da 1911 tarihinde Laura Nelson ve 14 yaşındaki oğlu kasaba halkınca köprüde asılarak linç edilir. Anne ve oğlu bir inek çalma vakasını araştıran şerifin ayağından vurulması sonucu kanamadan ölmesinden sorumlu tutulmuşlardır. Fotoğrafta da görüldüğü üzere linç eylemine katılanların 35’i yetişkin erkek, 6’sı yetişkin kadın ve 17’si çocuktur.
Yakın tarihimizde linç örnekleri
Linç günümüzün yasal sisteminde kabul edilebilir olmasa da toplum dinamiklerine göre her zaman bir olasılık olarak kenarda bulunur. Provokasyona özellikle çok açıktır ve yakın tarihimizin haysiyetsiz kalkışmalarında da kendini gösterir. Arka plan ve eylem alakasız olsa bile bedel ağırdır. Bunun en iyi bilinen örnekleri 6-7 Eylül olayları ve daha yakın zamanda Madımak Yangını’dır. İlki Atatürk’ün Selanik’teki evi bombalandığı yalanıyla başlatılmış sıra dışı bir komplodur. Sadece Türkiye’nin sicilinde ağır bir yük bırakmakla kalmamış, demografik yapının da değişmesine neden olmuştur. Madımak Yangını da provokasyonla başlayan ve otuz üç kişinin yanarak ya da dumandan boğularak hayatını kaybetmesine neden olan bir linç olayıdır. İlginç olan, ilkinde ordu müdahale etse bile çok geç kalınması, ikincisinde ise emniyet güçlerinin orada olmasına karşılık engel olunmamasıdır. Dolayısıyla linç siyasi derin düzenleme için son derece kullanışlıdır.
Linçin sosyal medya alanına kayması: Sanal linç
Hangi örnek olursa olsun, linç eyleminin oluşmasının nedeni olayın kendisi değildir. Eylem toplumun içinde birikmiş olan iç gerilimden kaynaklanır görünmektedir. İç gerilim haksız atamalar ya da atamamalar, ekonomik sıkıntılara karşılık bir kitlenin refahı gibi eşitsizliklerden beslenir. Linçin başlaması için sonunda tetik rolü üstlenen bir son aşama ortaya çıkar ve böylelikle gerilim deşarj olur. Gerilim deşarjı herhangi bir yöne evrilebilir. Yani suçu işlediği düşünülen linç edilebileceği gibi, linç eylemine katılmayanlar da linçten nasibini alabilirler. Yukarıda verilen örnekler ve eklenebilecek onlarcası aslında gerçek eylem biçiminde ortaya çıksa da, günümüzde eylemlilik hali bile siyasi gücün hiddetini çekeceğinden, linç sanal ortama, yani sosyal medyaya kayar.
Zaten Türkiye’deki son sosyal çalkalanmada da linç, hareketin sebebine değil, katılmayanlara yönelmiş, konuyla alakasız olsalar da özellikle sanatçı kitlesi ya da akademisyenler hedef haline getirilmiştir. Birinin fiziksel şiddet görmesiyle sanal olarak hırpalanmasının bünyesinde bıraktığı etki çok da farklı değildir. Fiziksel etkinin sonuçları zamanla düzelir, ama psikolojik travma olasılıkla kalıcıdır. Eylemsizlik hali bile linç nedeni olabiliyorsa, o toplumda fikir önderi ortaya çıkması olasılığı azalır. Bu da linç dinamiğinin dolaylı götürüsüdür.