Geçen haftalardan devam ettiğimiz linç eyleminin bu hafta son tezahürünü, yani diploma iptali sonrasını yazmazsak eksik olacaktır. Siyaseten önem verilen birinin diplomasının Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre geçersiz olduğuna dair bir iddia ortaya atıldı. Bizim bu geçersizlik konusundan, kısıtlı bilgi kaynaklarımıza rağmen neredeyse beş yıldır haberimiz vardı. Olay aslında eskiydi, ama nedense şimdi gündeme geldi. Konu medyada da köpürtülünce YÖK kanalıyla diplomanın şartlara uyup uymadığının yeniden değerlendirilmesi istendi ve sonuç olumsuz çıktı.
Linç eylemi de olumsuz raporu veren komisyon üyelerine karşı başlatıldı. Önce adları ifşa edildi, ardından şecereleri sorgulanmaya başlandı. Bütün bunlar da belli gazeteler ve ilgili televizyon kanallarında manşetten ya da ana haberden sunuldu. Böylelikle artık diplomanın geçerli olup olmadığının anlamı kalmadı, raporu imzalayan kişiler hedef tahtasına konuldu. Ben kişisel olarak ikisini tanıyorum, en iyi tanıdığımın siyaseten hiçbir tarafa yaranmak gibi bir derdi olmasa da, raporu biat nedeniyle verdikleri algısı yaratıldı.
Denklik nasıl sağlanır?
Bilmeyenler için kısaca anlatalım. Raporun nasıl sonuçlanacağı zaten belliydi, çünkü yatay geçiş durumu uygun değildi. Komisyonun önüne de kalitatif (kaliteyle ilgili) bir değerlendirme formu konulmadı. Yani diploması geçersiz sayılan kişinin yetersizliliğiyle bir alakası yok. Başka örnekle anlatmaya çalışıp, benim için de geçerli olan karara bağlayacağım. Türkiye Cumhuriyeti tıp diplomaları Amerika Birleşik Devletleri’nde geçerli değildir, yani kendi diplomanızla ancak “gözlemci” statüsünde kalırsınız (çalışamazsınız, reçete yazamazsınız, hatta hastayla konuşmanız bile yasaktır). Eğer Türkiye Cumhuriyeti’nde tıp diplomasını alıp Amerika’da ihtisas yapmak isteseniz USMLE yani “United States Medical Licensing Examination” olarak adlandırılan üç basamaklı denklik sınavını geçmeniz istenir. Bu sınav sizin başarısız ya da başarılı bir doktor olmanızla alakalı değildir, denklik için gereken barajı geçebildiğinizi ispatlar. Malum diploma soruşturması da budur, yatay geçiş için uygun olmamasına rağmen bir hata yapılmış (hatayı yapan İstanbul Üniversitesi de değil daha üst kademe), sonucu bugüne dek gelen bir süreç başlamış. Bu sorunun çözümü de komisyonun kararıyla değil hukuki istişare ile olur.
Ben de kadroya atanamadım
Şimdi benzer durumun beni nasıl bağladığını anlatalım. Ben yaklaşık bir sene önce doçentlik unvanı kazandım. Ancak unvandan yararlanılması için kadronun da doçent olması gerekiyor. İstanbul Üniversitesi’nin bu atama için şartları uluslararası endekslerde iki ilk isim yayın olması, bir ilk isim yayın ve bir proje olması vb. şeklinde gidiyor. Aldığım eğitim ilk isim konusunda “eşek kendini önce tanıtır” (Almancası “Der Esel nennt sich immer zuerst.”) olarak şekillendiğinden, ben dibine kadar yaptığım çalışmaya kendimi ilk isim yazmaktan utanırım. Sonuçta Üniversiteler Arası Kurul’a göre doçent olsam da bir ilk isim yayınım olduğundan başvuru şartlarını karşılamadım. Akademide maalesef işler böyledir, siz hasta bakmaz ve öğrenciyle de ilgilenemezseniz bol miktarda yayınınız olur; diğer yolda ise yaya kalırsınız.
O halde açık ve net, komisyonların kararında bir kasıt olmadığı gibi, değerlendirmeleri de mevcut kurallara göre yapılıyor. Beklenen sonucu onaylayanları linç etmek de adaletsizliğin başka bir türü oluyor.