Geçen hafta söz ettiğimiz gibi, kelimelerin kökenlerinin bulunmasında bilgi, ama beraberinde hayal gücü de gerekir. Eğlence olarak nitelendirdiğimiz durum kelimenin mevcut kullanılan formunun eğilip bükülmesiyle başka olasılıklara erişmektir. İlk isimler bize hep söylenen “kendi suretinde tezahür etti” saptamasını çağrıştırır, üstelik bu yaklaşım din dışı kaynaklar için de geçerlidir. Mesele yaratılış olduğunda bir şablon düşüncesi doğrudur, mevcut bilinen bütün canlılar benzer şablonun değiştirilmiş formlarına uyar. Örneğin bir geyikle insanı karşılaştırırsanız temel kas grupları da iç organları da aynıdır. Karşılaştırma maymunlar (primatlar) arasında yapılırsa uyum yüzde doksanın çok üstüne çıkar. Nitekim bilindiği kadarıyla Galen ilk araştırmalarını maymunlarda yapmış, neredeyse aynı sonuçlara erişmiş, ama maymunlarda el başparmağı ve serçe parmağı karşılıklı kullanılamadığından, parmaklara giden bazı kaslar da üç değil dört olduğundan tanımlamasının eksik / yanlış olduğu çok sonraları anlaşılmıştır.
İç organların adlandırma sorunu
Adlandırma kaslar için olduğunda daha basittir, zira kaslar biçimlerine (üç başlı, uzun vb.), işlevlerine (erektör – dikleştiren) ya da kemiklere yapışma noktalarına göre bir mantık içinde adlandırılabilir. Hepsinin ortak adı “musculus” (küçük fare) ile başladığından gerisini getirmek kolaydır. Buna karşılık iş iç organlara geldiğinde durum değişir. Bu organların başlıcaları akciğerler ve sindirim sistemine aittir. Akciğerler hava, nefes anlamına gelen “pulmon” kelimesinden türer, buraya erişen geçiş yolu da Trakya için de geçerli olan trakea’dır. Ne var ki karına geldiğinde durum farklıdır, çünkü burada karaciğer, dalak gibi organlar bulunur. Yemek borusu göğüs ve karnı bölen diyaframdan sonra midede genişler, sonra on iki parmak bağırsağını takiben jejenum, ileum olarak betimlenen ince bağırsaklar, boğumlardan oluşan kalın bağırsak, bunun S çizen şekilde dönümü (sigmoid) ve düz çıkış anlamında rektum ortaya çıkar.
İç organlara verilen özel önem: Kanopik kavanozlar
Bu sayılan kelimelerin hepsi günlük tıp dilinde kullanılırlar, ama etimolojik kökenleri bilinmez. Organlar sölom adında bir kılıfın içinde gelişir, saran zar geçen hafta dediğimiz gibi dantelvari biçimde aşağı uzanır; zaten kehanet (omen) amacıyla bakılan fal da bu zarın ve karaciğerin konumunu esas alır. Ancak karın boşluğundaki organlar Antik Mısır üzerinden başka anlamlara da bürünür. Antik Mısır’ın defin tekniği mumyalamadır. Mumyalama bedenin (kasların) korunmasının bir yöntemidir, kalp (ve anlaşıldığı kadarıyla böbrekler) bedenin içinde bırakılır. Kalbin bırakılmasının nedeni ölümle giden ruhun döndüğünde yerini bulmasıdır. Beyin sümük organı olarak düşünüldüğünden (biraz garip görünebilir) bugün kafa tabanı cerrahisinde de kullanılan teknikle burun içerisinden girilerek boşaltılır.
Ne var ki iş diğer organlara geldiğinde karışır, çünkü akciğerler, karaciğer mide ve bağırsaklar çıkarılmakla kalmaz, “canopic” adı verilen porselen kavanozlar içerisinde mumyanın yanına bırakılır. Kavanozların her biri özel tanrılar tarafından korunur ve özel yönlere yerleştirilir. Antik Mısır’ın iç organlara verdikleri bu sıra dışı önem aynen “canopic” kelimesinin kökeni kadar ilginçtir.