Anlatamıyorum

Bizim biyoloji ve insan vücudu konusundaki okumalarımızın aslında iki amacı var. İlki, aslında içine doğup da hiç bilmediğimiz bir sistemin açıklanması. Bunu yapmanın en kolay yollarından biri bugüne dek yapılanları gözden geçirmektir. Örnekle anlatmaya çalışalım, C vitamini eksikliği skorbüt denen bir tabloya neden olur. Düz ansiklopedi bilgisi olarak verelim “halsizlik, kolayca kanayan ve geriye çekilen dişetleri, ciltte morluklar, eklemlerde ağrı genel belirtileridir. Yorgunluk, iştah azalması, yara iyileşmesinde gecikme, deride kuruluk ve çatlamalar, eklemlerde şişmeler olur. Vücut direncinin azalmasından dolayı grip ve nezleye yakalanma riski artar.” Bu tablonun bileşenlerini okuyup ezberlemiş bir doktor, karşısına benzer belirtilerle gelen bir hasta olduğunda skorbütten şüphelenebilir. Ne var ki belirtiler başka hastalıklarda da olabileceğinden aslında teşhis de elbette bir hata payı taşır. Tablonun tedavisi C vitamini verilmesi olduğundan, tedavinin sınanmasının bir yolu budur, verir ve hastanın şikayetlerinin ortadan kalkıp kalkmayacağını izlersiniz. Kalkmazsa o zaman tanı yeniden gözden geçirilir.  O halde deneysel bile değil, sadece bildiklerinizi kullanarak canlı sistemin nasıl çalıştığına dair varsayımlarda bulunabilirsiniz.

İyi bir doktor bilimsel olmak zorunda değildir

Buna karşılık, tablo ortadan kalksa bile, C vitamini eksikliğinin deride kuruluk ve çatlamaya hangi mekanizmayla neden olduğunu açıklamak kolay değildir. Hatta açıklanması daha zor olan iştahsızlık ve yorgunluk durumudur. Yani doktor hastayı önceki bilgilerine dayanarak başarıyla iyileştirse bile, aslında ne yapmakta olduğunu bilmez. İyi doktorluk hastayı iyileştirme becerisidir, bilimsel olmak zorunda değildir, “o yetkinliğe sahip olmak” olarak tanımlanır. Benzer durum en çok cerrahlar için geçerlidir.  Cerrahın işi “amelidir”, el becerisine dayanır, yaptığına “ameliyat” denir. Burada da beklenen şey operasyonun başarıyla tamamlanmasıdır. Öyle cerrahlar vardır ki, onları izlemek bile büyük keyiftir, ellerini bir mim sanatçısının estetiğinde kullanabilirler. Oysa anatomiye yaptıkları iş çerçevesinde hakim olmaları yeterlidir, kestikleri dokuların adalarını bilmeleri bile gerekmez. O halde iyi doktor ve cerrah olmakla teorik bilginin sınırsız olması arasında bir bağ yoktur. Onlar “nasıl yapılır” sorusunun cevabını verebilmelilerdir.

Hiç bilinmeyen bir sistemin açıklanması işi ise bambaşkadır. Çünkü sadece bilmek yeterli değildir, bilgilerin mantık silsilesine oturtulmuş olmasını zorunlu kılar ve en önemlisi “neden” sorusunun cevabını verebilmeli, ama verdiği cevap “akla uydurmak” ya da “böyle olduğu için en iyisidir” şeklinde de olmamalıdır. Tıp dışı bir örnek verelim, ağaçların yapraklarının nerdeyse tümü yüzeyi geniş olsa da, kalınlığı çok kısıtlı bir biçimsel özellik gösterir. Tamam, yaprağın gelişiminin başlangıcı dikkate alındığında, tomurcuktan kocaman kalın bir şey çıkması beklenmez; ne var ki ilk taslak, yaprak büyüdüğünde de oransal özelliğini sürdürür, asla kesit olarak kalınlaşmaz. Bitkinin fotosentezi yaprakta gerçekleştiğinden, bu durumda “yüzey alanının geniş olması” en akılcı yanıttır, hatta “yaprak kalın olsa dal taşımazdı” açıklamasını da ekleyebilirsiniz. İşte bilimle, doğayla uğraşmanın en büyük sıkıntısı budur, açıklamayı kesin olarak yapamazsınız, sadece gözlemleyip “akla uygun” bir nedenle gerekçelendirirsiniz.

Başka bir açıklama mümkün müdür?

Peki daha fazlası yapılamaz mı, yani gözlemlenen durum, özellik, başka bir mantıkla açıklanamaz mı? İşte bu durumda işiniz çok zordur. “Acaba bilgilerinizi artırır, aklın bağından kurtulur, hissiyatınızı derinleştirirseniz “üçüncü gözün açılır” ve var olan bitene başka bir görüş biçimiyle bakmanız mümkün hale gelir mi?” Yanıtlanması gereken sorulardan biri budur. Ve elbette diyelim ki bunları da becerebildiniz, bunu anlamlı bir metne çevirebilir misiniz, çünkü anlamına vakıf olduğunuzu yazmak her zaman mümkün değildir. Bu durumu, “heceleme aşamasından okumaya geçmeye” benzetebilirsiniz, en azından Orhan Veli’nin “Anlatamıyorum” ile ne anlatmak istediğini anlayabilirsiniz:

Ağlasam sesimi duyar mısınız,

Mısralarımda;

Dokunabilir misiniz,

Gözyaşlarıma, ellerinizle?

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,

Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu

Bu derde düşmeden önce.

Bir yer var, biliyorum;

Her şeyi söylemek mümkün;

Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;

Anlatamıyorum.

 

Mutlu bir bayram diliyoruz…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir