Geçtiğimiz hafta Antalya Anakent Belediye Başkanı Sayın Menderes Türel ile Antalya’yı konuştuk ve özellikle son içki yasağı girişimi konusunda bilgi almak şansına eriştik. Turizm açısından son derece önemli olan, aslına bakarsanız turizmin merkezi konumundaki Antalya’da içki yasağının telaffuz bile edilmesinin getireceği olumsuz sonuçları açıkken, konu bir de dış basına yansıyınca, Başkan’ın böyle bir bilgi paylaşıma gitmesi şeffaflığı açısından önemli bir girişimdi, bu nedenle kendisine teşekkür ediyorum.
Antalya kuşkusuz Türkiye’nin sadece iç turizminin değil, dış turizminin en önemli merkezi ve hatta dünya turizminin de en önemli merkezlerinden biri. Şöyle diyor Başkan ”Antalya giderek daha fazla gelişiyor, Rusya da bile Türkiye’ye değil Antalya’ya gittik diyorlar”. Menderes’in verdiği bilgilere göre bu yıl 7.5 milyon turiste ulaşmış durumdayız ve Akdeniz’de ikinciyiz. 1980’de toplam 1.2 milyon turist geliyorken, bu yıl 21 22 milyona ulaşmış durumda, 1987’de Antalya 200 000 turisti ancak alabiliyorken, bugün 8 milyonları konuşuyoruz. 1990’da yüzde 15 olan payı, 2005’te yüzde 35’e çıkıyor, dahası aslında geceleme itibarıyla bakıldığında bu oran yüzde 50, zira Antalya’ya gelen her bir turist ortalama 10 gün kalıyor. Durum böyle olunca da Antalya’ya gelen turistler kişi başı 700-800 dolar bırakıyor. Sadece bununla bitmiyor kuşkusuz, 300 bin kişilik turistik yatak kapasitesi (belediye ruhsatlılarla birlikte 400 bin), 125 bin istihdam yaratıyor. Burada artık fazla rantlarla yüksek kar marjı bitse de, turizm yatırım teşvik belgesi miktarına bakınca da arttığı görülüyor., yani hala bu sektöre yatırım yapmak isteyen insan mevcut. Geçen yıl dünya turizminde genel olarak %10 büyüme varken, bu rakam Antalya için %30, dünyada %6 turizm geliri artışı varken Antalya %21 artış var, yani dünyanın çok üzerinde bir artış söz konusu.
Turistler ağırlıklı olarak Türk firmalarla geliyorlar. Paranın çok önemli bir bölümü Türkiye’de kalıyor. Ancak Başkan Antalya için daha fazlasını da istiyor, “Otellerimiz 5 yıldız, çevre tek yıldız, şimdi çevreyi de beş yıldız yapmak için kolları sıvadık. Çevreye palmiye koridoru kuruyoruz, kale içiyle birlikte değiştirmeye başladık. Raylı sistem kurmaya çalışıyoruz. Zira ulaşımda altyapı olmadığında turist içeri girmek istemiyor. Yeni bir kent merkezi düzenlemesine girdik. Şehri aydınlatmak gibi bir projemiz var. İkinci etapta da Konyaaltı ve Lara’ya uzatacağız ve turistin kent merkezine gelmesini sağlayacağız”. Bunları birinci ağızdan duymak güzel, daha güzeli fırsat buldukça konuştuğumuz Antalyalıların görüş ve dilekleriyle de birebir örtüşüyor.
Antalya’nın turizm konusunda kat ettiği bu mesafe ne yazık ki geçtiğimiz haftalarda “içki yasağı” ile gölgelendi. Menderes Türel Avrupa Konseyi yerel ve bölgesel yönetimle ilgili altı asil meclis üyesinden biri. Parlamenterler meclisinde de altı parlamenterimiz görev yapıyor. Türkiye’nin yerel demokratikleşme raporu görüşüldüğünde, delegeler Türkiye için son derece olumlu sözler söylüyorlar ve uyarıyorlar “reformlar konusunda asla hız kesilmemeli, valiler de atamayla değil, seçimle belirlenmeli. Yani Avrupa birliğinde sürekli dikkatimize sunulan konu, yetkilerin “atanmışlardan seçilmişlere” kaydırılması. İşte Başkan’ın verdiği bilgilere göre, son içki krizinin ortaya çıkmasındaki temel neden de içki konusundaki yetkinin atanmışlardan seçilmişlere geçmesi, vali ve kaymakamlar yerine belirlemeleri belediye ve genel meclislerinin yapmasının istenmesi. Başkan ekliyor; “Antalya’da olmayan mesele, ben gündemime bile almadım. Eski kanunda zaten mevcut. Ama il genel meclisi, kanun gereği bu belgeleri yeniden belirlemek istiyor. Kaymakamlıklar tarafından çok eski yasaklı krokileri aynen il genel meclisine gönderildiğinde, eskiden tespit edilmiş 56 yıllık krokilere dayanılarak, işleme sokuluyor, böylelikle “yeni yasaklı bölgeler kuruluyor, ekleniyor” gibi bir hava öylesine inandırıcı bir şekilde ortaya çıktı ki çok korktum. Oysa biz Antalya’dan yılda 6 milyar dolar gelir bekliyoruz”.
Doğrusunu isterseniz ben kişisel olarak Menderes Türel’in Antalya konusundaki samimiyetine fazlasıyla inandım, Antalya Başkan’ın diğer söylediklerinin de yazılmasını hak ediyor. Buna karşılık içki yasağı konusunda geldiğimiz noktanın farklı boyutları olduğunu düşünüyorum. Elli yıl önce düzenlenmiş olan krokilere bakarak bugün aynı düzenlemeyi dikkate almak söz konusu olabiliyorsa burada iki şey olabilir, ya il idare meclisleri milleti temsil ve idare gücüne sahip kimselerden oluşmuyor (daha farklı bir nitelendirmeyi kalemim yapmayı önlüyor) ya da bizim böyle bir idareye layık olduğumuzu zannediyorlar (kalemim “aptal” yerine konduğumuza inanmak istemiyor).
Demokrasi çoğunluğun fikrinin kabul edilmesi olarak algılanıyor, yani bugünkü idare içki kullanımına karşıysa, bunu yasaklama hakkına da sahiptir olduğu sonucuna varıyor. Oysa bize öğretilen demokrasinin asıl misyonunun çoğunluğun değil, azınlığın haklarını korumak olduğuydu. Çoğunluk, öyle ya da böyle zaten kendi görüşlerini dikte ettirecektir, “bütün görüşlerin oransal olarak temsili ancak azınlığın görüşlerinin de temsil edilmesiyle mümkündür”. Dahası demokrasi içerisinde “çoğunluk” prensibini barındırsa da “hakkaniyet ve adalet” prensibini barındırmaz. Yani çoğunluğun görüşü her zaman adil olunduğu anlamına gelmez. Zaten demokrasinin olmazsa olmaz çıkış noktası da insanın akıllı ve mantıklı bir varlık olduğudur. Siz akıl ve mantığınızı kaybetmişseniz turizm turizm, demokrasi de demokrasi olmaktan işte böyle çıkar.