Bu yazıyı okumadan önce lütfen önceki üç yazıyı okuyun. İş yine biraz felsefeye girecek, ama açıklamanın başka yöntemi de bulunmamakta.
Üreme dediğimiz faaliyet periton boşluğuna atılan yumurtanın Fallop tüplerinin fimbriya adı verilen saçak biçiminde uzantılarıyla yakalanarak tüpün içine alınmasıyla başlar. Periton iç bölge olarak adlandırdığımız alandır, ama Fallop tüpleri ve birleşerek oluşturduğu rahim peritonun arkasında, hepsini saran dış tabakanın ise önünde kalır. Kadın yumurtanın atılma döngüsünü bedenindeki gerilim nedeniyle hissedebilir, ama yumurtanın Fallop tüplerine taşınma faaliyetini algılayamaz. Ara dokuya ait diğer organlar da aşırı gerilme durumunda algılanabilir (mesela idrar kesesi). Cinsel faaliyet sırasında spermler de Fallop tüplerine doğru ilerlerler, yumurta ile karşılaşmaları bu bölgede olur. Yumurta bir spermle birleşirse yine ara bölgedeki rahime gömülerek gelişimini sürdürür.
Bu işlevin aslında mantıksız kısımlarından biri yumurtanın periton boşluğuna atılması ve Fallop tüpü tarafından yakalanmasıdır. Çünkü zaten Fallop tüpüne girecek olan bir yumurtanın atılarak yeniden yakalanması gariptir. Oysa aynı durum erkeklerde farklıdır, spermler doğrudan kanala toplanır ve seminal vezikül olarak adlandırılan bezde olgunlaşır, prostattan gelen sıvı sayesinde hareketlilikleri artar, Fallop tüplerine olan hareketleri de bir yerde otonomdur, spermler aslında kendiliğinden batın boşluğuna doğru yüzme hareketi gösterir.
Ara bölge içimizdeki evreni yansıtır
Bu bakış açısıyla ara bölge hormonların kontrolünde, ama otonom çalışır. Sindirim sisteminin açlığı fark etmesine, hatta seçici gıda talep etmesine karşılık ara bölge iradenin dışındadır. Dolayısıyla düşünce biçimi ister istemez ara bölgenin aslında farklı bir sistem olduğunu düşündürür. Bu sistem yumurta ve spermlerin kendi içlerinde bir döngü sergiledikleri alandır. Üreme hücreleri (aynen kan gibi) kapalı devredir. Varlıkları peritonun içindeki taslağa taşınmalarıyla başlar, taslak vücut tarafından yapılsa da, üreme hücreleri ona yuvalanarak varlıklarını sürdürür, üreme faaliyeti oluştuğunda da kapalı devrede kalırlar. Ortaya çıkan yeni canlı ise ara bölgenin rahmine yerleşir, buradan doğar, ama üreme hücresi göçü hep kapalı sistemde kalır.
Ara bölge sistemleri birleştirir
Bunun aslında doğada başka örnekleri de vardır. Deniz kaplumbağaları yumurtalarını kumsala gömerler, buradan çıkan yavrular yine bilinç dışı olarak denize koşarlar. Uzun bir yolculuğun ardından yeniden üreme gerçekleşecekse kumsala geri dönerler (aynı şey somonların üreme döngüsünde de geçerlidir, akıntıya karşı yüzerek yuvalanma bölgesine geri dönerler). Bu durumda rahim kumsalın kendisidir, yumurtaların varlıklarını sürdürmelerini sağlar. Dolayısıyla aslında periton üreme hücreleri için bir iç kumsala benzer desek herhalde açıklayıcı olur.
Bütün canlıların aslında kendi evrenleri içinde benzer hareket ettiğini iddia etmek hatalı olmayacaktır. O evren o canlıyı oluşturacak özü içinde barındırır, yenisini oluşturur, ama evren olma konumunu korur. Ara bölge damarları ve dolaşımı meydana getirir, iki farklı sistemi, irade ve besin alımını birleştirir. İki farklı sistem ve arada kalanlar bir bütün gibi görünse de aslında değildir.
Oysa sonuçta biz bütünün dış görünüşünü algılarız.
Konu insan olduğunda buna “kendi suretinde tezahür etme” adı verilir.