Bilinmeyenin sınırları konusunda uzun süreden beri bir şey yazmıyor olmam yazacak bir şey kalmadığı ya da artık ilgi duymadığım anlamına gelmiyor. Okudukça, evren, varlığımız ve inançlarımız arasındaki ilişkinin birbiriyle daha fazla örtüştüğünü görüyorum. Ancak bilinenin sınırlarını genişletmek, mantıklı bir açıklaması olmayan her durumda “neden, nasıl, ne zaman” gibi bir dizi soruya yanıt aramaktan geçiyor. Yanıtlar aşağıdaki örnekte olduğu üzere bazen alışılmış mantığın dışına çıkabiliyor, ama bilinmeyenin açıklaması da zaten sıradan ve rastlantısal olanın ötesinde.
Geçen yazımda Atlas’ın neyi taşıyor olabileceğini sorgulamış, bunun dünya değil gökler olduğunu söylemiş, göklerin neden küre biçiminde ifade edilmiş olduğuna ise bir gezegenle ilişkilendirerek açıklama getirebilmiştim. Bu yazıda ise birbirine nicelik olarak yakın iki kavram için benzer açıklamayı getirmeye çalışacağım ki, bu bir dairenin iç açılarının toplamı olan 360 sayısı (derece) ve bir yılın günlerinin toplamı olan 365 (gün ve altı saatlik küsuratı da atlamayalım) sayısıdır. 360 derece ve uzantısı olduğu 60 tabanlı sayı sistemi Sümerler tarafından geliştirilmiş (kullanılmış desek belki daha doğru, çünkü geliştirilmiş olduğunu gösteren herhangi bir kanıt bulunmamaktadır), Mısırlılar tarafından da kullanılmıştır. Sümerlilerin kullandığı 360’lık sistem bizim de bugünkü açı sistemimizi oluşturmaktadır, 60’lık taban ise zaman sistemimizi meydana getirmektedir. Benin aklıma takılan 365 günlük yıl ve 360 derecelik açı sistemi arasındaki benzerliktir. Açı için temel alınan yılın günleri ise, bu durumda 5 eksik bulunmaktadır, zaman için temel alınan 360 derecelik açı ise, o zaman da 5 küsur günlük bir fazlalık söz konusudur. Ama benim kişisel inancım, ki bunu çeşitli kanıtlarla da desteklemekteyim, aslında her ikisinin birbirinin aynısı olduğudur.
Sümer uygarlığının ve çağdaşlarının zaman ve astronomi alanında ulaştıkları yer o çağdan beklenenin çok ötesindedir. Bu durum bir yılın kaç günden oluştuğunu saptayamayıp “ortalama 360 olsun bari” deyip açı sistemini de benzer şekilde yapılandırmış olmaları olasılığını dışlar, dolayısıyla yılın aslında 360 değil 365 gün olduğunu sonradan keşfetmeleri söz konusu değildir. Maya takvimi için de söz konusu olduğu üzere, zaman o çağlarda da çok büyük bir kesinlikle ölçülebilmekteydi. Dahası örneğin Mayaların takvimi daha önce birkaç kez anlattığım gibi MÖ 3113’den başlar, ancak bu tarih onların uygarlıklarını kurdukları tarih değildir, bu nedeni bilinmeyen bir “başlangıç noktasıdır”. Bu durumda daha mantıklı görünen, olan biten bir şeylerin etkisiyle dünya zamanının sapmış olmasıdır.
Dünyanın 360 günlük bir yıl tanımının bizim uygarlığımızın hafızasında bir şekilde kalmış olduğunu gösteren bazı başka kanıtlar da bulunmaktadır. Örneğin Mayalar biri 260 gün, diğeri ise 365 günlük iki farklı takvim kullanmışlardır. 365 günlük Haab yılı 20 günlük 18 ay ve beş günlük Uayeb ayından oluşur, Uayeb ayı talihsiz ve uğursuz sayılır ve Mayalar bu aydan çok korkarlar. Bu dünyanın öbür ucundaki bir diğer büyük uygarlık olan Mısır uygarlığı için de geçerlidir, Mısırlılar “epagomenal gün” adını verdikleri beş günlük uğursuz bir dönemden söz ederler. Öte yandan zamanın yavaşladığı, daha doğru günün uzadığına dair bir diğer örnek Eski Ahit’te Joshua 10’da yer almaktadır. Buna göre İsrail kavimi Amurrilerle savaşırken güneş durmuş, gündüz bir güne yakın süre devam etmiştir. Bunun tam karşılığı olarak And Dağı yerlileri arasında da “20 saat süren gece” efsanesi bulunmaktadır. Her iki kaynağın eşzamanlı olduklarını söylemek mümkün olmasa da, günün uzadığı ortak bir hafızandan söz etmekteyiz.
Gelelim bu önerimin ve sunduğum açıklamaların toparlanmasına. İnsanlığın (günümüz uygarlığının) ortak hafızasına girecek kadar eski (yani hayli yeni) sayılabilecek bir geçmiş zamanda bir dünya yılı 360 günden oluşmaktaydı ve bu durum o zamanın uygarlığı tarafından kesinlikle biliniyordu. Bu dönem insanları Maya ve Mısır uygarlıklarında olduğu üzere olasılıkla dünyanın güneş çevresinde döndüğünü de çok iyi biliyordu. Bu nedenle dairenin iç açılarının toplamını dünyanın her bir “gün-istasyonu”na karşılık gelmek üzere 360 sayısıyla ilişkilendirdiler. Derken olağanüstü bir şey gerçekleşti ve yılın gün sayısı beş küsur gün uzadı. Böyle bir uzamanın bir anda mı meydana geldiği, yoksa bir süreç içerisinde mi ortaya çıktığını sorgulayamıyoruz. Ancak dünyanın kütlesi ve momenti dikkate alındığında yavaş yavaş meydana geldiğini ileri sürmek daha mantıklı görünüyor. Yeni uzayan günler çok kötü bir değişiklikle ilişkili idi ve ortaya çıkan fark epagomenal günler olarak takvimlere yansıdı. Böylelikle yeni takvim 365 gün olarak yeniden düzenlendi. Roma döneminde kabul edilen Jülyen takvim ise 12 ayı daha farklı bir biçimde yapılandırdı ve ortak bir takvim meydana getirdi. Bu açıklamam size ne kadar mantıklı gelir bilemiyorum, ama ben artık son yirmi-otuz bin yıllık tarihimizin yeni baştan yazılması gerektiği inancındayım.