Geçen hafta değindiğimiz eğitim açmazı konusunda okurlarımızdan gelen bir mektubu paylaşmak sanırım açıklayıcı olacaktır. Okurumuz şunları anlatıyor:
“Özel üniversiteler dediğiniz gibi ticarethane; ama Anadolu üniversitelerinin de niteliksiz eleman yetiştirme ve gereksiz bölüm açmada buralardan farkı yok. Mesela ön lisans düzeyinde eğitim verilen takı tasarım diye bir bölüm var. Ne iş yapıyorlar diye merak ettim, boncuk falan diziyorlar. Küçümseme anlamında değil ama akademik eğitim olmayacak bir şey bu. Açarsın halk eğitimden takı tasarım kursu 3-5 hafta meraklı olanı varsa gelip öğrenir. İster hobi olarak yapar ister işin ticaretini yapar. Organik tarım diye bir bölüm var, organik tarımın yapılışı bellidir, belli başlı üç-beş kurala uyacaksın o kadar. Bu da kursla halledilebilecek bir şey.
Ya hocam, ulaştırma hizmetleri adında bir bölüm var, nedir diye sordum; bildiğiniz bize mektuplarımızı getiren postacılar, kuryeler… Yani mektup dağıtmak için akademik eğitim mi almak lazım? Çok saçma. Postaneden bize mektuplarımızı getirenler lise mezunu yani asgari seviyede okuma yazma bilip adrese gidecek insanlar, ötesine lüzum yok. Bu bir israftır. Her bölüm için ne kadar para harcanıyor, hoca lazım, ekipman lazım vs. Yani iş çığırından çoktaan çıkmış. Dün bir haber okudum PETKİM eski genel müdürü diyor ki “Anadolu kasabalarında uluslararası ilişkiler bölümü olur mu?” Nihayetinde uluslararası ilişkiler okuyanların yüzde 95’i, belki daha fazlası hariciyeci olmuyorlar. Memur, maliyeci, muhasebeci, bankacı vs. oluyorlar. Benim mesai arkadaşım uluslararası ilişkiler mezunu, özel bir üniversiteyi burslu olarak kazanmış zamanında, derler ya kafa zehir, aynen öyle biri en son gelip memur olmuş (2001 krizinden sonra işini kaybetmiş, uluslararası bir firmadan yabancı dili de çok iyi olduğu için çalışıyormuş). Ne gerek var bu kadar gereksizliğe ve eğitim adı altında eğitimsizliğe. Fizik dersinde gazete çıkarmak da ancak bir fizikçinin düşünebileceği bir şey (bu örneği ben vermiştim. YD). Aziz Sancar, teknoloji değil bilim üretin demişti bir defasında. Temel mesele buradan kaynaklanıyor. En iyilerimiz teknoloji üretiyor ya da para garanti gözüyle bakılan hekim ya da diş hekimi oluyorlar. Gerisi benim gibi Allah’a emanet. Hangimiz fiziğe gitmek ister? Hiç birimiz? Çünkü işsizler ve gidenlerin büyük kısmı da niteliksiz. Bir kısır döngüdür almış başını gidiyor. Bizim devir iyiydi hocam sanki en döküntümüz 50.000 sıralama ile ziraat mühendisliğine falan giderdi ki, bugün 50.000 sıralama ile ODTÜ’de bir mühendisliğe gidersiniz. Gidenler nitelikli çocuklardı, yüksek lisansın bir karizması vardı ve başarılı olanlar girebiliyordu. O zaman bu kadar başarısız “profesör” nasıl oldu derseniz, bence onlar sonradan bozuldu.
Siz yüksek lisans adaylarının hatta yapanların halini görün bir de. Hadi onlar zengin çocuğu, hadi onlar ön lisans eğitim alıp hayatta hiç bir şey umurunda olmayan maalesef kayıp gençlik, peki yüksek lisans yapmak istiyorum diyenler ya da yapanları hangi kefeye koyacağız? Öyle şeyler soruyorlar ki fecaat. Bir insan elbette her şeyi bilemez de bu kadar da değil. Burada, size sorulan soruları yazsam artık ağlar mısınız, güler misiniz bilemem. Yüksek lisans için dil puanı istemeyen üniversite var mı demiş, biri yazmış “iki yıllık yüksek okullar istemez”, ben şimdi bunun nesini düzelteyim? Yazdım, ön lisans bölümleri ile yüksek lisans ne alaka? Cevap daha beter “okutman olmak için”. Okutman ile yüksek lisans ne alaka dedim? Biri dersi veren hoca/unvan, diğeri lisans eğitiminden sonra görülen eğitim türü ve daha nice saçmalıklar.
“Durum vahim, kelimeler kifayetsiz””
Şehit yakını olarak memuriyete alınan mesai arkadaşım istatistik sınavının çıkmış sorularını bana getirdi, “çöz bunlar çıkacakmış” dedi (ön lisans muhasebe okuyor) sorular da 4 işlem, öyle varyans analizi falan değil. Hoca 3-5 sayı vermiş ortalaması kaçtır demiş, dedim ki bütün sayıları topla, kaç tane sayı ise ona böl. Mesela 8 sayı ise, sayıları topla 8’e böl. Bana diyor ki “sen çok zekisin, ne işin var buralarda”. Bir şey diyemedim tabi. Muhasebe okuyan kişi 3-5 tane normal bildiğimiz tam sayıların ortalamasını alamıyor ve bunu yapabilen sıradan bir kişiye dahi gözü ile bakıyor. Yani bu adamı ne diye alırsınız ki üniversiteye. Ben burada yazsam okumaktan yorulursunuz, 2 tane fen neti yapan kişi Boğaziçi, ODTÜ vs. den sonra ikinci kategoride sayılabilecek Çukurova Üniversitesi’ne mühendis olarak gelmiş. Mühendis ve sadece 2 tane fen sorusu. 3 soru falan çıkmıyor ha, sanırım 60 soru mu ne çıkıyor.
Hocam bu iş artık saçmalığında ötesine geçmiş. Kalifiye elemanlar ya basiretsizlikten ya da başka şeylerden çürüyorlar sağda solda, dayısı olan makama geliyor, dört işlem yapamayan insan muhasebeci oluyor, “mühendis” oluyor. Sanmayın ki ön lisanslar böyle; tıp, diş hekimliği, eczacılık, ODTÜ, İTÜ gibi üniversitelerin bölümleri hariç ben diğer yerlerdeki çoğu kişiyi, tabi hepsini değil, memur bile yapmam…
Durum vahim, kelimeler kifayetsiz…”