Soru sormak iyi bir şeydir, ancak doğru soruyu sormak zor bir eylemdir. İnsanı sormaya, sorgulamaya götüren şey merakıdır, ama merak bilgi ile donanmazsa doğru soruya erişmesi olanaklı değildir. Bir örnekle açıklamaya çalışalım, bir gün ormanda yürürken canlılığını kaybetmiş, ama bildiğimiz hiçbir şeye benzemeyen bir varlık bulduğumuzu düşünelim. Bu durum eğer merakımız varsa bulunanın ne olduğunun anlaşılması çabalarına neden olacaktır. Bulunanın ne olduğunu anlamak için ister istemez onun dış görünüşünün betimlenmesi, daha sonra da detaylarının araştırılması fikri ortaya çıkar. Dış görünüşün incelenmesi ve betimlenmesi nispeten kolaydır, genellikle bilinen bir canlı üzerinden betimlemelerle sonuçlanır, mesela “pençe gibi ayakları, ördek gibi gagası vardı” dış görünüşe ilişkin betimlemelerdir. Ama ne olursa olsun betimleme bilinenin dışına çıkamaz, yani yeni varlık bilinenler arasında bir yere oturtulmaya çalışılır.
Araştırmanın yöntemi
Eğer araştırma eylemini yapanın olanakları varsa bu görünüşü diğer kaynaklarda arar ve karşılaştırmak için dış görünüş örnekleri arar. Ne var ki görünüş betimlemeleri günümüzün teknolojisinde bile kolay değildir, taramalar belli bilgiler çerçevesinde yapıldığından bir görünüşün (çizim ya da fotoğraf) taranması o kadar kolay olmaz. Dolayısıyla yapılacak şey bir zooloji (hayvan bilimleri) bölümüne başvurup, oradakilerin bilgi dağarcığından yararlanmaktır. Ne var ki bulunan gerçekten yeni bir varlıksa onlar da karşılık veremeyeceklerinden bu ancak “köstebek, ördek karışımı bir canlı” genellemesiyle sonuçlanır. Israr sürdürülürse uluslararası görüş alınabilir, ama onlardan da aynı sonuçlar geldiğinde bu canlı artık yeni bir tür olarak kayda geçer. Bu arada bulunan şey toplum içinde “yaratık” adını alır, ama bilim camiası yaratık sözünden hoşlanmayacağından onu mesela “ördeğimsi” olarak adlandırmayı tercih eder. Eğer daha donanımlı bir durum söz konusuysa otopsi de uygulanabilir, iç organlarının nasıl olduğu, yerleşimlerinin diğerleriyle karşılaştırılmasıyla bir sonuç alınıp alınamayacağı irdelenir. Orada bulunduğuna göre aynı biçime sahip başkaları da olmalıdır, imkanlar yeterliyse alan araştırılması başlatılır.
Ve yeni sorular…
Şimdi artık sorun yeni türün bilinenlerden hangileriyle akraba olduğunun saptanmasında, yani taksonomideki yerinin oturtulmaya çalışılmasındadır. Bu kadar bileşik bir form için taksonomik yerleştirme kolay değildir, muhtemelen yeni bir dal açılmasıyla sonuçlanır. Artık canlılar alemine yeni bir varlık eklenmiştir. Şansınız var da habitat (yaşam alanı) çalışmalarından başka bireylerin varlığını da bulursanız, bunların davranışı, hareket kabiliyetleri, üreme biçimleri gibi özelliklerini araştırabilirsiniz. Ancak bulunanın zaten nadir olduğu bilindiğine göre bunu araştırmak da kolay değildir, alan çalışmaları masraflıdır ve iş gücü ister, konu bu aşamada rafa kaldırılabilir. Yok şanslıysanız ve üreyebilir bir çift elde ederseniz bu durumda sonraki adres gözlemin daha kolay yapılacağı hayvanat bahçesidir. Kameralarla gözlemlenen bir alana yerleştirip izlemeye başlarsınız. Ne yediklerini, nasıl ürediklerini bu şekilde saptamanız kolaydır. Derken bu hayvanın doğum yapmadığını, yumurtladığını, ama çıkan yavruyu emzirdiğini anlayınca iş daha da karışır. Zira bulduğunuz canlı bir ara form özelliği göstermektedir. Yeni yavruların davranış özelliklerinden tutun, gelişim aşamalarına kadar pek çok şey bu sayede araştırılabilir.
O zaman iki soruyla bitirelim:
(1) Sizce bu anlattığımız canlı gerçek midir, yoksa sabah sabah yazacak şey bulamadığımızdan kurgu mu yaptık?
(2) Kurgu değilse açıklama nasıl yapılabilir?