Geçen hafta sözünü ettiğimiz, “seyirci kalmak” olarak Türkçeleştirilen bystander etkisi aslında kayıtsız kalmak anlamını taşımaz. “Seyirci kalmak” dilimizde olumsuz bir eylemsizliği ifade eder, “olup bitene göz yummak” anlamında da kullanılır. Oysa bystander etkiden kastedilen göz yummak değil, olumlu ya da olumsuz harekete geçememek halidir, bu daha çok donakalmak ya da bakakalmak anlamında karşılık bulur: Öyle ya da böyle bir olay olmaktadır, bunu bir kişi ya da grup izlemeye başladığında topluluğa katılan diğer bireyler de izleme eylemini sürdürürler. Bu müdahil olamama hali desteklemek anlamına gelmez, grup olan bitene tamamen kınayıcı bir düşünce yapısına da sahip olabilir, ama ilk hareket ortaya çıkmadan diğerleri harekete geçemezler (ataletin korunması). İçlerinden biri itiraz edecek olduğunda grubun potansiyel enerjisi kademe kademe değil bütünüyle aktive olur, grup olayı engelleme ya da pekiştirme yönünde de karar verebilir.
Gurup dinamiği zıt sonuçlar da yaratabilir
Bystander etkisi bir yerde toplumun hareket dinamiğini de yansıtır. Beklenen şarkıcının nihayet sahneye çıkması, beklenen politikacının konuşmaya başlaması gerilim nedeniyle tezahüratla sonuçlanır. Ortam geriliminin yüksek olduğu durumlarda “provokasyonun” mümkün olması da buna bağlıdır. Ne var ki bu gerilim istenmeyen durumların tetikleyicisi de olabilir. Gurup öyle ya da böyle bir harmoni halindedir, uyum eylemlerin düzenli yapılmasını sağlar. Ne var ki aynı topluluk küçük bir dalgalanmayla kaos haline de geçebilir. Örneğin bir stadyumda olay çıktığında topluluğun bir kısmı uzaklaşmak isteyeceğinden arbede kaçınılmazdır. Büyük alanda çok sayıda insanın toplanması güvenlik açısından ister istemez risklidir.
Z kuşağı yağmaya durduğunda
Kuşaklar arası değişimde bystander durumunun giderek artmış olması bizim ülkemiz için şaşırtıcı değildir. Bugün ellili yaşlarında olanlar 1980 öncesi dönemde “hiçbir şeye karışmadan eve gel” şeklinde yetiştirilmiştir. Bu nasihat Y kuşağına da akseder, oysa artık toplanma gerektirecek eylemlerin (taşıma mitingler hariç) neredeyse bütünü engellenmiştir. Z kuşağına atfedilebilecek en önemli eylem ise Gezi Olayları’nı başlatan “bystander olmama” seçimleridir. Nitekim Gezi olayı son derece naif başlamış, ama sosyal iz bırakacak derinliğe erişmiştir. Buradan çıkarılacak sonuç aslında Z kuşağının topluluk halinde eyleme geçebileceği, ama bunun uyarılma biçiminin önceki kuşaklardan farklı olduğudur. Yetiştiriliş açısından muhafazakar bile olsalar milliyetçi, siyasi vb. gerekçeler “bulutu” değiştirmemektedir. Onların tepki gerekçeleri başkadır, sinerjileri hayranlık oluşturacak derecede yüksektir.
Z kuşağının bystander durumu esas siyasiler açısından çok önemlidir, yağışa çok zor dönüşen bir bulut, olasılıkla seçimle ve sandığa gitmekle de pek ilgilenmeyecektir. Mevcut ekonomik koşullarda milli ya da manevi olduğu düşünülen meseleler Z kuşağı açısından anlam taşımaz. Dolayısıyla önümüzdeki seçimlerdeki oy kullanma oranı çok yüksek olmayabilir.