Dokuların bileşimi açısından pek irdelenmemiş olan “dahili (internal) enerji” kavramı, aslında besin kaynağı olarak kullanılan farklı hayvan türlerinde de gözlemlenebilir. İnsan beslenmesinde yararlanılan hayvan türleri (dahili enerji kavramıyla ilişkili midir bilinmez, daha sonra tartışacağız) aslında bellidir. Bitkisel kaynaklar yaşanılan bölge (karasal ya da kıyı iklimi) ve geleneğe göre çok daha fazla farklılık gösterse de (hububata karşılık otlar gibi), hayvansal besin kaynağı olarak yararlanılan türler büyük çeşitlilik göstermez. İnsanlar bizim yaşadığımız coğrafyada et kaynağı olarak büyük ya da küçük baş geviş getirenleri (rüminantlar) ve tavuk başta olmak üzere belli kuşları tüketirler. Aslında bu hayvanlar Anadolu’da süt ya da yumurta amacıyla üretilir, verim düşünce kesime gönderilirler.
Buna karşılık yine de “dahili enerjiye” gönderme yapan bir “metabolik özellik” hayvansal besin kaynakları açısından belirleyicidir. Bunun en açık örneği beslenmede yararlanılan kanatlılardır. Çok fazla kuş türü olmasına karşılık insanlar tarafından yenilebilir olanlar (metabolik sırayla) kaz, hindi, tavuk ve bıldırcın gibi evcilleşmiş soylar ve keklik ve çulluk gibi av hayvanlarıdır. Burada sözünü ettiğimiz “metabolik sıra” kavramı bugüne dek olasılıkla hiç kullanılmamıştır, kuşun (hayvanın) metabolik özelliğini yansıtır (her kuşun eti yenmez prensibi). Bilimsel araştırmalar artık sadece moleküler düzeyde yapılsa da, metabolik sınıflama son derece akılcı görünmektedir. “Metabolik özellik” basit bir tanımlamayla, hayvanın yediklerini vücudunda yoğunlaştırma (kondensasyon) becerisidir. Böcekler aleminden örnekle açıklamaya çalışalım, böceklerin iskeletini oluşturan kitin, ileri derecede yoğunlaşmış (kondanse olmuş) bir moleküler yapıdır. Böceğe sadece bir dış iskelet oluşturmakla kalmaz basınç uygulanmasına da ileri derecede dayanıklıdır.
Geviş getirenlerdeki metabolik sıra
Benzer metabolik sınıflama elbette “deneyimleyebildiğimiz” et ve süt kaynakları için de söz konusudur. Mevcut küçükbaşlar içerisinde keçi koyuna üstün görünmektedir, buna karşılık manda da ineğe üstündür (aslında endüstriyel inekler ve doğal beslenen yerel soyları karşılaştırma şansımız bulunmamaktadır, o nedenle yerel ve doğal beslenen inek sütüyle koyun sütü karşılaştırması tahminidir. Deve ise hiç bilmediğimizden karşılaştırmaya alınmamıştır). Dolayısıyla “metabolik üstünlük” beden yapısı daha küçük hayvanlarda daha yüksek görünmektedir. Bu sınıflama hayvanın yetişme koşulları “yabana” (doğal yaşam habitatı) kaydıkça daha belirgin hale gelir. Geviş getirenlerin besin kaynakları otlardır, ama keçi ağaçların yeni sürgünlerini sindirebilecek yeteneğe de sahiptir. Dolayısıyla gerek yaşam habitatı, gerekse besin kaynakları açısından bakıldığında, metabolik sıra kavramı yerine oturmaktadır. Burada tartışılması gereken en önemli nokta, sıralamanın doğruluğu değil, “doğrusal” olup olmadığıdır. Yani keçi ve koyun ineğe üstündür, ama koyun ve keçiden birinin diğerinin üzerinde olması gerekmez. Üstünlük bir hat üzerinde değil, bir alan (kapsam) çerçevesinde de gerçekleşebilir.
Ağaçlarda metabolik sıra
Bir karşılaştırma ve anlatılmak isteneni kolaylaştırmak açısından, benzer durum elbette diğer canlılar için de geçerlidir. Örneğin her ağaç her yerde yetişmez. Çam kolay yetişen ve kolay işlenen bir kereste verir. Buna karşılık yine çamgiller familyasına ait sedir ağaçlarının durumu farklıdır. Sedir daha yüksek yerlerde yetişir, yüke ve zamana karşı son derece dayanıklıdır. Meşegiller familyası kendi içerisinde bile ciddi değişkenlik gösterir. Dolayısıyla ağacın büyüme maliyetinin (zaman) yapısal özelliğe dönüşmesi, onun kullanım alanını ve değerini de belirler. Paulowniaların çok hızlı büyüme özelliği de yapım maliyeti kavramını desteklemektedir. Dolayısıyla ağaçlar için de “metabolik sıradan” bahsetmek çok mantıksız görünmemektedir.