Tıpta seyrek görülen, ama özellikleri nedeniyle aslında psikolojik ve sosyolojik sorunlara da model oluşturabilecek tablolardan birine Crush sendromu adı verilmektedir. Tablo genellikle depremlerde göçük altında kalma ile ilişkilendirilen bir ezilme sonrasında ortaya çıkar. Beden üzerine binen ağırlık nedeniyle ezilir. Yüklenme kemiklere yönelikse, yani ağırlık kemikte kaldıramayacağı bir yük biçiminde ortaya çıkmışsa, kemiğin doku bütünlüğü bozulmaz, röntgen çektiğinizde kırık yok görünür, oysa vardır, ezilme kırığı adı verilir. Bu durumu “tuğlaya basınç uygulamaya” benzetmek yanlış olmayacaktır. Tuğla eğer yanlardan destekleniyorsa yüksek basınç altında parçalanmaz, ama bütünlüğü zedelendiğinden basınç ortadan kalktığında artık tek parça kalması mümkün değildir, dış görünüşüne yansımayan parçalanma çoktan gerçekleşmiştir.
Ezme sendromu yukarıda anlattığımız bası kırığının doku haline karşılık gelir. Darbe ya da bası kaslarda başlangıçta fark edilmeyen ezilmeyle sonuçlanır. Doku bütünlüğü aslında bozulmuştur, ama kişi enkazın altından çıkarıldığında bilakis çok iyi görünür. Ne var ki bir süre sonra ezilmiş kaslardan ortaya çıkıp kana karışan maddeler böbrek işlevlerini bozmaya başlar. Bunun belirtisi koyu renkli bir idrar, hücrelerden çıkan potasyumun dokuya geçmesi ve kişinin hızla kötüleşmesi olacaktır. Bu tablonun daha nadir görülen biçimi ise uzun mesafeli koşulardır, kasların dinlenmeksizin kullanılması Crush sendromuyla sonuçlanan başka bir stres biçimidir.
Uzamış yoğun stres bütünün zedelenmesiyle sonuçlanır
Toplumlar da insanların sosyokültürel bileşiminden meydana gelir. Toplumda meslekler, işler, roller bir şekilde dağıtılmış, kendi içinde bir dengeye erişmiştir. Bu dengede elbette her şey herkes için mükemmel değildir, ama nasıl ayak bazen ters basıp burkulabiliyorsa, mükemmel olmayan durumlar zamanla iyileşir. Bedenin bütünlüğü gibi toplumların bileşimi de bütünü etkileyen bir strese ancak bir yere kadar dayanabilir. Birine yapılan haksızlık bir süre içinde sindirilebilir, ama nedeni ne olursa olsun toplumun geneline yapılan haksızlık basınca maruz kalan tuğla gibi önce dıştan bütün görünen, ama içten kopmalar ya da ufalanmalarla karakterize bir hal alacaktır. Bu durumda baskının ortadan kalkması başlangıçta rahatlatıcı görünse de, uzun süreli külli stresin etkisi ortadan kalktığında yeni bir birleştirici unsur yoksa dağılma kaçınılmaz hale gelir.
Bendine sığmamak her zaman olumlu bir şey değildir
Sorunlar karşısında önlemler almak kaçınılmazdır, ama çatlamış olan duvarı sağdan soldan desteklerle ayakta tutmaya çalıştığınızda kalıcı çözüm elde edemezsiniz. Parçalanmış kısımların içine sızdırılacak bir tutkal genel görünümü biraz bozsa da elinizde kalan son seçenektir. Ancak aşırı stres altında kalmış sistem aynen kasların parçalanması gibi bir süreç izler. Kişiyi kurtarmak istiyorsanız önce yoğun bir sıvı yüklenmesiyle böbreklerin işlevlerini kaybetmesini engellersiniz. Ama dokunun ödemle şişmesini önleyemezseniz bu kez kasları bir arada tutan ve kopmaya karşı çok dayanıklı bağ dokusunu (kas kılıfları) kendi ellerinizle kesersiniz.
Ne yaparsanız yapın ve nedeni ne olursa olsun alınan önlemler asla farklı bir kontrol biçimine dönüşmemelidir. Aksi takdirde “bendine sığmamak ve taşmak” haline sürüklenirsiniz, buna ayrışma (sekestrasyon) adı verilir.