Gerçek, hakikat ve doğru arasındaki farklardan geçen hafta söz etmiştik. Gerçek birinin doğru bellediği, hakikat çoğunluğun doğru bellediği olsa da esas doğru kimse tarafından tartışılması gerekmeyen durumdur. İnsanlar kararlarını genellikle kendi kabulleri olan gerçeklere dayanarak verirler; bu çoğulculuğun da esasını oluşturur ve günlük yaşamdaki karşılığını demokrasi olarak bulur. Demokrasi o nedenle çoğunluğun söylediğinin doğru kabul edilmesi ve eylemin buna göre biçimlenmesi şekline algılanır.
Demokrasi özellikle de siyasilerin dillerinden düşmeyen, aslı tam olarak kavranamamış bir yaklaşımdır. Yakın zamanın iyi bilinen örneklerinden biri olarak Köy Enstitüleri’ni örnek verebiliriz. Cumhuriyetin kuruluş ilkelerine inananlar için Köy Enstitüleri okuma yazma oranının bile çok düşük olduğu bir milletin kalkınmasında en önemli bileşenlerden biri olacaktır. Yaklaşım kuşkusuz doğrudur, en azından anlatıldığı kadarıyla okuma oranını artıracak ve bölgesel kalkınmaya meslek edinme yöntemiyle katma değer kazandıracak çok önemli atılımlardır. O zamanlar enstitü olarak adlandırılsalar da bunların bugünün akademi enstitüleriyle bir alakası yoktur; “laf salatası yapmak” yerine zaten kısıtlı olan eğitim düzeyinde iş yapmak ve meslek edindirmek üzerine çalışırlar.
Doğru halinin Köy Enstitüleri örneği
Genel iddia İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD’nin etkisiyle bu enstitülerin kapatılmış olduğudur. Dolayısıyla bu kadar iyi işler başaracağı varsayılan kuruluşların, Türkiye’nin Rus egemenliğine yaklaşacağı endişesiyle, Menderes Hükümeti tarafından kapatıldığı düşünülür. Oysa Köy Enstitüleri hükümete oy kaybettirecekleri gerekçesiyle 1946’da CHP hükümeti döneminde kapatılmıştır. Öğretmen yetiştiren Yüksek Köy Enstitüsü bölümü 1947’de, eğitmen kursları ise 28 Haziran 1948’de son bulur. Bugün nostaljik biçimde anlatılsa da Köy Enstitüleri’nin doğru bir kalkınma modeli olduğu reddedilemez. O halde bu kadar yararlı bir yaklaşım bile kapatılıyorsa doğru her zaman gerçekleşmez.
Enstitü nostaljisi yapanlar ise üniversitelerin bugünkü durumlarının toplumdan ne kadar kopuk kaldığını sorgulamaz. Bir enstitü her halükarda enstitüdür ve ister üniversite olsun ister meslek okulu aslında toplum yararına çalışmak durumundadır. Çok fazla okul konuşması yaptığım için rahatlıkla söyleyebilirim, topluma eğitim vermek ve hizmet götürmek en çok da üniversitelerin sorumluluğudur. Köy Enstitüsü yaklaşımına gönülden inananlar milletin cahil kaldığını ileri sürerken artık üniversitelere düşen sorumluluğu görmezden gelmemelidir.
Demokrasi doğru olanla ilgilenmez
Siyaset örneğine geri dönelim, doğrunun değişmez olduğunu varsayarsanız demokrasinin de aslında bir aldatmaca yönetim biçimi olduğu sonucuna varmak mümkündür. Ortada aslında farklı kimliklerde ortaya çıkan, “iyi olanı savunanlar ve iktidarda kalmak için her şeyi mubah sayanlar” biçiminde iki güruh vardır. İşin ilginç yanı bunlar bütün siyasi kimlikler içinde eşit oranlarda dağılırlar. Aslı hedef doğru olan ise, siyasetçilerin farklılıkları sadece seçtikleri yöntemler olabilir. Gerçek ve hakikat doğru olanın arayışı için gereklidir, oysa doğru her zaman tercih edilen seçenek olmaz.