Önceki üç yazı ile tartıştığımız “dokunun ekose hali” düşüncesinin özeti şudur: Gelişmekte olan embriyo aslına karında sindirim tüpü ve sırtta da sinir tüpü olarak gelişmeye başlar. Bu iki tüpün birbirlerine uzunlamasına temas hattının yanlarından gelişen mezoderm ise kas ve kemik gibi dokuları meydana çıkarır. Ne var ki bu dokular kendi başlarına kaldıklarında biçimsiz kütle yığınlarına dönüşecektir. Oysa sinir tüpünden kaynaklanan nöral krista hücreleri bir göç gerçekleştirerek bu şekilsiz kas-kemik yığınını biçimlendirir, kas kirişleri, kalbin kapakçıkları, beş duyu gibi bütün işlevsel özelliklerin ortaya çıkmasını sağlar. “Ekose desen” ile anlatmak istediğimiz budur, böylelikle sinir sistemi istemli bütün kaslara bütünüyle, istemsiz olanlara da düzenleyici biçimde hakim hale gelir. Örneğin mimik kaslar olarak adlandırdığımız yüz kasları, eller, kollar ve daha az olmak üzere bacaklar bu kontrol altındadır. Böylelikle kişinin hissiyatının ne olduğu özellikle yüzüne yansır, “el-kol hareketi yapma” dedirtecek kadar kendini hissettirir. İstemli kasların aksine, nöral krista daha çok kişinin ruh halini yansıtan kas gruplarını kontrol eder.
“Crest” kelimesinin anlatmak istedikleri
“Crista” kelimesinin ilk kez kimin tarafından kullanıldığı belli değildir, ancak bu dokunun gözle görülemeyeceği açık olduğuna göre yakın zamanda, yani son iki yüzyıl içerinde türetilmiş olduğu varsayılabilir, kelime günümüzde “crest” olarak dönüşmüştür. Kavram burada biraz Teslis üçlemesine gider; yani beden vardır, ancak bunun biçimlendirilmesi ve ahlaki açıdan yükseltilmesi “crest”in varlığına bağlıdır. “Crest” belli ailelere mensup olmanın amblemi olarak da karşılık bulur. Dolayısıyla dokunun işlevi dikkate alındığında, ilk adı koyan ilginç biçimde doğru benzetmeyi ya da çağrıştırmayı yapmış görünmektedir.
Ekose sistem ve anayasa ilişkisi
Ne var ki ekosenin anlattıkları farklıdır. Ekose “yolundan sapmayan düz çizgilerin” başka çizgilerle doksan derece kesişmeleri sayesinde bir “üst desen” oluşturmasıdır. Üst desen düz çizgilerin her birinden farklı anlam ifade eder, ama desen yine de çizgilerin varlığına bağlıdır. Bu yapı kendini geliştirmeyi bilmiş toplumların genel özelliğidir. Hiçbir toplum ne vatandaşları ne de düşünce biçimi olarak safkan (ari) özellik göstermez, gösteremez, göstermemelidir. Göstermeye çalışırsa varabileceği nihai hedef her zaman kontrolsüz hiddet ve şiddettir.
İşte ekose yapı da bunu engeller, kendine özel ve kontrollü bir desen ortaya çıkarır. Bu desenlerin özgünlükleri vardır, ama birbirlerine üstünlükleri yoktur.
Desenin nasıl olması gerektiğini belirleyen kurallar manzumesine de anayasa adı verilir. Bunların da özgünlükleri vardır, ama birbirlerine üstünlükleri yoktur.
Yazabilir, çizebilir, ama dokuyamayabilirsiniz, çünkü iplik kalitesi bellidir, yoksa kumaş yırtılır.