Emperyalizm sözlükte “imparatorluk eğilimi” olarak adlandırılsa da bir düşünce biçiminin ya da düzenin diğerlerine kendi çıkarları doğrultusunda hükmetmesi olarak tanımlanır. Bu aslında sömürgeciliğin günümüz dünyasında sermaye zeminindeki karşılığıdır, “gir, sömür ve sat”. Aslında kabul görmeyen düşünce ve yöntemlerin topluma benimsetilmesi kolay değildir, sömürgecilikte bu despotizmle başarılır. Günümüz dünyası “nakdi” bilim (paraya dayalı) ve sözde demokrasi (çoğunluğun hükümranlığı) üzerinden pazarlandığından emperyalizmin yöntemleri de doğal olarak değişir. Bir düşüce diğerlerini neden sömürür? İlk akla gelen ve en basit cevap para gibi görünse de, esas yanıtın “gücü hissetmek” olduğunu kabul etmek zorundayım. Para bir şekilde kazanılır, ne var ki parayla alınabilecek şeyler kısıtlı olduğundan, parayla alınamayacak olanlara sahip olmak isteği ağır basmaya başlar. “Hakim olunamayan güç tutkusu” bunların başında gelir. Güç gereklidir, bir kenarda potansiyel olarak tutulur ve gereğinde doğru yerde kullanılırsa sorun oluşturmaz ve hatta kaosun engellenmesini sağlar.
Örneğin ideali tanımlayan “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi çok doğrudur, ama ne yazık ki “barış ancak silahların gölgesinde sağlanabilir”. Muktedir olmak önemli bir beceridir, ama her iktidar sahibi muktedir olamaz, çünkü iktidar önce kendini iktidarı altında tutmayı, yani kendine hakim olmayı becerebilmelidir.
Makam (koltuk) insana büyük bir gücün hakimi olduğu yanılsamasını hissettirir, ama kendine hakim olamıyorsa bir süre sonra koltuğun hükümranlığı altına girer. Bu anlamda, gücün kendisi de kişiden kişiye bulaşan ayrı bir soyut varlık biçimine dönüşür.
Bedeli ulusal akademi itibar kaybederek öder
Despotizmden arındırılmış emperyalizm bu durumda istilasını başka yollarla uygular. Bunlardan en basiti ticari emperyalizmdir, yani sahip olduğunuz siyasi ya da askeri güce dayanarak ticari nüfuzunuzu artırabilirsiniz. Bunun örnekleri boldur, mesela yandaş olanın zenginleşmesi ve iktidarı bu kez maddi olarak desteklemesi sık görülen bir durumdur.Sözde demokrasiye dayalı kanuni düzenlemelerle hareket edilmesi de bir zorunluluktur. Karşı taraf istediklerinize direnç gösteriyorsa aba altından sopa gösterebilirsiniz (beysbol sopası bunun en yakışıksız, amiyane örneğidir), daha doğrusu “ben böyle istiyorum yapacaksınız” dersiniz. İşte iktidar sahibi olan bu koşullar altında makamının idaresine tabi değilse, inanmadığı şeyi reddeder ve sistem kırılır. Hayır, koltuğun idaresindeyse sessizce kabullenir. Bu durumda kabullenilenin açıklaması, daha doğrusu mantığa uydurularak yedirilmesi (rasyonalizasyon) gerekir. Bir yandaş akademi oluşturularak “genetiği değiştirilmiş tohumlar açlığa çaredir”, “sütte mikrop var, UHT ile mikrobunu kırıyoruz” ya da “kuraklık var, pancar ekimini toptan yasaklayacağız” gibi açıklamalar yaptırılır. Önemli olan vatandaşın gündemindeki dalgalanmaların bir şekilde durulmasıdır. “Görünmeyen mikroplar her tarafımızı sarmıştır, daha çok hijyen gereklidir”, bu önerme doğrudan akademisyenlere ya da derneklerine söyletilir. Lakin bir şey toptan yanlışsa ve bu durum halk nezdinde açıkça biliniyorsa kabul ettirilmesi yine olanaksızdır. Bu süreçten emperyalizm bastırarak yine galip çıkabilir, ama bedelini akademi “itibarsızlaşarak” öder.
İstilanın en etkin silahları filmler ve dizilerdir
Modern emperyalist istilanın en etkin yöntemlerden biri de elbette bilinçaltına kavram yerleştiren filmler ve dizilerdir. Çünkü emperyalist istila altında olan ülkelerde iktidar muktedir değilse önce kendi medyasına kısıtlama getirerek işe başlar. Ancak aynı kısıtlama emperyalist süreci destekleyen filmlere ve dizilere konamadığından, onlar kaynaklandıkları ülkenin ne kadar güçlü, içindeki çürüklere rağmen ne kadar adil olduğu düşüncesini dolaylı olarak benimsetir. Üstelik bu yapımların inandırıcılıkları diplomalılarda daha yüksektir, çünkü onlar tarafından izlenir. Piyasaya verilen ürünler sadece ambalajın renkleriyle bile çağrıştırılabilir. Senaryo gereği zaman zaman yapılan “sağlıksız” uyarıları hemen sonrasındaki esprilerle dengelenir. Her şeyine karışılan çok izlenen kanallar zaten etliye sütlüye karışmadan, “ürün yerleştirmesi” yöntemini kullandıklarından, emperyalizmin nüfuz alanı beysbol sopası göstermese de genişler. Ne var ki bu istila biçiminin ciddi bir kısıtlılığı vardır, filmler ve diziler ister istemez “yöntemin kendisini” de öğretir.Nitekim NCIS’in “Ziva”sı şahane bir öğretmendir.