Geçen hafta ortasında başlayan gözaltına almalar ve tutuklamalarla birlikte, Ergenekon olarak bilinen yakın tarihimizin en ilginç operasyonu bambaşka bir boyuta oturdu. Gelişmelerin anahtar aşamasını göz altına almadan tutuklamaya geçiş oluşturuyor Zira hiçbir detay bilmesek bile, generallerin de içinde bulunduğu bir tutuklama listesi, soruşturmanın ciddi bir derinliği olduğuna işaret ediyor ki, her şeye rağmen “bir hata olmuş, kusura bakmayın” özrünü, hoşgörüyle karşılama aşaması geçilmiştir. Bu operasyonun sonunda ya savcılık makamının ya da itham edilenlerin söyleyecek çok sözleri olacak. Ben her şeye rağmen bu satırlarda Ergenekon operasyonuna ilişkin bir şeyi tartışmayacağım. Ancak önce geçmişe, sonra geleceğe gideceğim, efsaneyi ve ebediyeti akıl zemininde birleştiremeye çalışacağım.
Reşideddin Tabib, Cami-üt Tevarih adlı eserinde Göktürklerin türeyişini Çin kaynaklarına atfederek şöyle anlatır: “Atamız Batı denizinin batısında yaşıyordu. Bağlı bulunduğu boy Hunların bir bölümü idi. Bu boy komşu milletlerden biri tarafından yok edildi ve on yaşında bir çocuk sağ kaldı. Lakin onun da kollarını ve ayaklarını kesip bir kamışlığa bırakmışlardı. Bu çocuğu bir kurt buldu, besledi, çiftleşti ve on çocuk doğurdu. Bunlardan türeyen bir soy (Göktürkler) düşmanları Kırgızlar ve Tatarların ittifakına rağmen sağ kaldılar. Ergenekon adını verdikleri, demirden dağlarla çevrili bir alana yerleşip orada dört yüzyıl geçirdiler. Lakin nüfus artıp da sığamaz olduklarında nasıl çıkacaklarını araştırdılar. Derken bir demirci akıl verdi, ‘şu dağa bir kat kömür ve bir kat odun döşersek eritebiliriz’. Denilen yapıldı, yetmiş körükle üflendi, dağ yüklü bir katır geçecek kadar eritildi (Detaylar için kaynak: Meydan Larousse, 4. cilt)”.
Biraz dışarıdan baktığınızda, içerisinde bulunduğumuz durumun Ergenekon’dan çok farklı olmadığını göreceksiniz. Türkiye Cumhuriyeti yolunda yürümeye devam etmek istiyor, ancak sistem bir şekilde kilitlenmiş. Tek başına iktidar olma şansını yakalamış AKP yeni düşünce yaratamıyor, 22 Temmuz seçimleriyle başlayan duraklama dönemi, türbanla tetiklenerek gerileme aşamasına taşınmış, Türkiye Cumhuriyeti Devleti başka ülkelere şikayet edilmiş, kapatılma davası bile önemini yitirmiş, ülkenin gündemi vardığımız noktada Ergenekon çevresinde şekilleniyor. Nafile muhalefet yapmak dışında bir çözüm üretemeyen CHP, açılım getiremiyor, her zamanki kolaycılığıyla, önüne düşmüş olan kuru ekmek parçasını gagalamaya çalışan tavuk misali… DSP’nin kilitlenmiş olduğunu Rahşan Ecevit bile kabul etti. MHP’nin ne yapmak istediğini bilen yok, ancak parti tabanı içine düşülen durumdan fazlasıyla rahatsız. ÖDP ve DTP’nin içerisine düştükleri durum da diğerlerinden farklı değil. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, bir takım kişiler de sorunu sistem içinde çözmek yerine, sistemin dışına taşımaya çalışıyor, doğru çıkmasını asla temenni etmem, geçmişten hiç mi ders almazlar, darbeyle çözmeye çalışıyor.
Kısacası içerisinde bulunduğumuz durum Ergenekon efsanesinin aslında birebir benzerini oluşturuyor. Bulunduğu yerin ilerisine geçmeye çalışan Türkiye mahsur (mahpus) konumunu binlerce yıl sonra bir kere daha yaşamakta. Etrafımızı saran demir duvarları bir kez daha eritmemiz gerekiyor. Peki nasıl?
- Demir duvarların bir parçası haline gelen AKP asla kapatılmamalı, ama tasfiye edilmelidir. Bunu ister kendileri farkına vararak yaparlar, isterlerse yeni kurulacak bir siyasi parti içerisinde eritilirler. Hiç kimse, kendi çıkarlarını üstün tutarak Türkiye Cumhuriyeti’nin yolunu tıkamak şansına sahip değildir.
- Demir duvarların bir başka bölümünü oluşturan CHP de tasfiye edilecektir. Bunu ister kendi inisiyatifleri zemininde yaparlar, öncelikle Deniz Baykal’ı azlederek yenilenirler, istemiyorlarsa ya da beceremiyorlarsa Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları tarafından sandıkta silinirler. Atatürk’ün kurduğu partinin bile, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’in önünü tıkama lüksü yoktur. Öncelikli olan laik ve demokratik Cumhuriyet’in korunmasıdır.
- DSP, MHP, ÖDP, DTP gerçeklik zemininin çoktan dışında kalmışlardır. Aynen AKP ve CHP için geçerli olduğu üzere, çıkarları, ideaları veya ülküleri insanın önünde tutarak ne politika yapılabilir ne de yol alınabilir. Etnik milliyetçilik, siyasi takıntılılık, kendini devletin ve vatanın önünde tutma dönemi kapanacaktır.
- Hiç kimse sistem dışında müdahale hakkına sahip değildir. Atatürk’ün Gençliğe Hitabe’sindeki koşullar oluşmuştur, ancak çözüm mevcut demokratik sistem içinde aranacaktır. Demir eritilerek akıtılabilir, ancak darbe yapmak demiri patlayıcılarla parçalamaya çalışmak gibidir. Zaten parçalanmaz, parçalansa bile o kadar çok çapak ve moloz çıkar ki, geride yaşayan kimse (halk) kalmaz.
Ergenekon operasyonundan neler çıkacağı umurumda bile değil. Ancak herkes bilsin ki, Ergenekon olarak adlandırılan ucube her neyse, ismine bile yabancıdır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin çevresini saran demir duvarlar eritilecektir. İnanınız “güzel ve yalnız” ülkemizin aydınlık geleceği tahmin edemeyeceğiniz kadar yakındır.