Biz bilindik bütün canlılar olarak üç boyutlu bir dünyada yaşamaktayız. Sadece bizim dünyamız değil, evrendeki bildik serüven de üç boyut üzerinden sürmektedir. Bu üç boyuta fiziksel olarak eklenebilecek bir dördüncü koordinat ise zaman değişkenidir. Zaman değişkeni mekan içerisindeki yolculuğumuzu zaman kavramıyla ilişkilendirir, dolayısıyla biz hiç yerimizden kıpırdamasak bile dördüncü boyuttaki yolculuğumuzu sürdürürüz. Her şey çok açık görünüyor değil mi? Benim bu noktadaki kişisel çabam da bir beşinci boyutun daha tanımlanabilir olup olmadığında kilitlendi. Bir beşinci boyutun bizim anladığımız maddi evrende karşılığı belki bulunmamakta. Ama deneyelim.
Evren içerisinde kara delik olarak adlandırılan çökme noktalarının evrenin bir diğer ucun kısa geçiş sağlayabileceği savı (kurt delikleri adı verilmektedir) henüz yanıt bulamamış bir sorudur. Bir yıldız ömrünü tamamladıktan sonra öylesine büyük bir ivmeyle kendi içerisine çöker ki, sonunda buradan ışık bile kaçma olanağı bulamadığından ışığın olmadı yer, yani kara deliğe dönüşür. Kara delikler kimilerine göre evrenin iki ayrı noktası arasındaki kısa geçiş yollarıdır. Bir başka modele göre ise iç içe geçmiş iki farklı evrenin, birbirlerine kesişim ya da çıkış noktasını oluşturabilirler.
Daha basit bir model üzerinde düşünün, diyelim ki elimizde bir elma, bu elmanın içinde de iki ayrı kurt var. Yolları kesişmediği sürece bu iki kurt farklı elmalarda (evrenlerde) yaşadıklarını düşüneceklerdir. Ancak ne zaman ki iki kurt elma içinde karşılaşırlar, kafalarında kurdukları evren de altüst olmuş demektir. O elma artık onların bildiği kendi elmaları değildir. Kendi gibi ya da kendi gibi olmayan başkalarının da olabileceğinin farkına varmışlardır. Kazdıkları kanallarının varacağı noktayı bilememek ne kadar zorsa, başka tanımadıkları canlılarla karşılaşma olasılıkları da o kadar tehditkardır. Kurtlar mekan ve zaman içinde giderlerken, artık içerisine girdikleri bir beşinci boyutları daha oluşuverir, işte bu farkındalık boyutudur. Farkındalık boyutu olmadan mekan ve zaman algısının da olamayacağını anlarlar.
Büyük bir elma iki küçük kurt için gerçekten büyük bir evreni oluşturabilir. Bu anlattığım örnek aslında yaşadığımız dünyanın da ruhsal anlamda basit bir modelidir. Hepimiz birer kurt olarak kendi elmamızı kemiririz, hepimiz aynı beslenme dürtüsünde, aynı farklı mekan arayışında kendi dünyamızın kanallarını kazarız. Bu kanalcıklarda çoğu kez beslenmek dışında da bir şeyler ararız. Kendimiz gibi olduğunu düşündüğümüz insanlar genellikle farkındalık yaratmazlar. Onları görür geçeriz, hatta bazen yüzlerine bakmak isteği bile oluşmaz içimizde. Arabasına bindiğimiz taksicinin suratını asla seçmeyiz, gözümüz ücret saatindedir. Marketler devri açıldığından beri satıcıyla konuşmak gereksinimi de ortadan kalkmıştır ya, bakkalın derdi var mı bilmeyiz. Meydanlardan her saat binlercemiz akar geçer, mekan-zamanda kendi kanallarını kazarlar. İnsan beynimize rağmen aslında bu devinip duruşumuz bir elma kurdu aklından fazlası değildir. Bizim dünyamız üç boyut ve zaman değişkenli küçük bir elma-evren modelidir.
Bazen fazla arayış içinde olmayıp etrafındaki birkaç adımla yetinmek vardır, mesafe kaydedemesek de, daha geniş bir ortamı içerisinde yaşadığımızla avunuruz. Oysa daha sıklıkla arkamızda bıraktığımız yollar, bir labirentin sokaklarına dönüşür. Kimi kez kanallar kendi içinde yeniden kesişir, bu bir yerde kendi evrenimizin zaman atlamalarıdır. Açabilecek başka bir yol yoksa, elma tükenmiş demektir, kaçabilecek başka bir zaman olmadığı anlamına da gelir. Acıdır. Oysa evrenin elma modelinde mesele ne olursa olsun önemli olan geride bıraktığın noktada bir daha olmamaktır ya; “koş, yoksa düşersin!”diye fısıldarlar kulağımıza.
Sonra ne olur biliyor musunuz, evren arşınlamakla tükenmez, ama zaman tükenir. Her gün önünden geçip hiç girmek fırsatımız olmayan sokağın köşe başında kalıveririz. Sokaktan çıkıp gelenlerin bu kez yüzlerine değil, gözlerine bakarız. Artık yorulmuşuzdur, çok yol yürüyüp, geçtiğimiz yerden bir daha geçmemekle avunmuşuzdur. Onlar da bizim yüzlerimize bakarlar, ama görmezler zamanı tükenen adamın meramını. Konuşmamaktan şişmiş dilimiz, geçtiğimiz onca yollardan görüp öğrendiklerimiz, anlatılacak bir çift kulak, ama daha çoğu anlatılacaklara “idrak” arar. Üstelik birkaç gün sonra günlerden bayramdır. Oysa aynı elma-evrenin birbiriyle kesişmeyen kanallar sisteminde hep bambaşka bayramlar vardır. Her kanalın kendi bayramı…
Bulduğum evrenin beşinci boyutu kuşkusuz farkındalıktır. Farkındalık olmadan elma, kanallar ve zaman zaten yoktur; her kurt kendi elmasında sıkışmış yalnız bir mahkumdur.
Mutlu bayramlar, bilmem anlatabildim mi meramımı?