Gazze konusunda haklıyız, ancak devletlerarası ilişkileri tarih belirler

Gazze’ye yardım taşıyan İnsani Yardım Vakfı’na ait gemiler uyarıldıkları gibi şiddetle karşılandı, çok sayıda ölü ve yaralı ile birlikte zaten giderek sorunla bulanan ilişkiler kopmanın da ötesine geçmiş oldu. Ölenler için başsağlığı diliyoruz, Allah ailelerine sabır versin. Ancak meselenin bütününe bakıldığında, perşembenin gelişi nasıl çarşambadan belli ise, sürecin buraya taşınacağını da ayan beyan ortadaydı. İsrail uyarıda bulunmakla kalmadı, tam da beklenildiği gibi davrandı. Dış İşleri Bakanlığı’nın onayının alınıp alınmadığı bile açık olmayan yardım girişimi sonunda Türkiye’yi öyle bir durumda bıraktı ki, arkasını döndüğünde destek veren hiç kimseyi bulamayacak. Nitekim haber ajanslarının “dünyadan gelen ilk tepkiler” diye verdiği başlıklar olanın bitenin habercilik boyutundan öteye geçmedi, meselenin tarafı olması gereken Arap ülkeleri de dahil birkaç cılız kınama dışında yorum yapan bile bulunmamakta.

Devletler dış politikalarını hükümetlerin kararları çerçevesinde yürütürlerse de, değil on yıllar, yüzyıllar içerisinde kurulan dengelere bağlı kalmak zorundadırlar, çünkü güven dediğiniz kavram ancak zaman içerisinde tesis edilir. Türkiye’nin İsrail’le ilişkileri de Osmanlı’dan bugüne karşılıklı güven zemininde kurulmuştur. Gazze’de bir insanlık dramı yaşandığı konusunda kimsenin şüphesi yok, yardımlar da yersiz değil. ancak Gazze İsrail’in devlet sorunu olarak algıladığı bir anlaşmazlıktır. Türkiye Gazze’ye yardım amaçlı olarak müdahale ederken, insani amaçlarla yola çıkan yardımlarının uluslararası krizce dönüşebileceğinin de bilincinde olmak mecburiyetindedir. Dahası, İsrail ne kadar küçük bir devlet olsa da bölge coğrafyasındaki hakimiyeti açıktır, Türkiye’nin güneydoğuda yapmak zorunda kaldığı operasyonlara son birkaç yıla kadar aleni destek olmuştur. Üstüne üstlük İsrail Türkiye’nin başta sözde Ermeni soykırımı meselesi olmak üzere pek çok lobi faaliyetinde de yardımcısı konumundadır. Askeri alandaki birlikteliğin ticari işbirliklerinin doğal bir sonucu olduğu da göz ardı edilemez.

İnsani yardım Türkiye’nin geleneksel misyonu olduğunu bütün dünya bilmektedir. Yüzyıllarca önce İngiltere’ye rağmen İrlanda’ya yapılan, İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya’dan kaçanlara kapı olarak açılan, bugün ise Gazze’ye yapılmaya çalışılan yardım küresel saygınlığın kaçınılmaz gereğidir. Ancak kaybedilen canlar dikkate alındığında, bireysel hassasiyetin devleti getirdiği noktayı da ciddi ciddi gözden geçirmek gerekir. Yardım gemileri Türkiye’nin devlet olarak başlattığı bir girişim midir? Yardımın engelleneceği konusunda uyarı geldiğinde, güç kullanılacağı bildirildiğinde yardım eriştirmenin diğer yolları hiç mi araştırılmamıştır? Dünya kamuoyu bu konuda son derece hassasken, Birleşmiş Milletler kanalı yeterince sorgulanmış mıdır? Fazlasıyla eleştiri alacağım bu yorumu bilerek yazıyorum, çünkü can kaybı olmakla kalmadı, Türkiye devlet olarak meselenin içerisine sürüklenmiş oldu. İsrail kurşunlarıyla can verenler cihad yolunda şehit olduklarını düşünebilirler, ne var ki yaptıklarının Türkiye için bağlayıcı olabileceğini de bilmek durumundalar.

İnsanlar dost ve düşmanlarının kim olacağını şahsi çıkarları çerçevesinde belirler. “Benden olan ve benden olmayan” kadar net bir ayrımın devlet düzeyinde sürdürülmesi asla beklenmemelidir. Çünkü mesele devlet olduğunda, vatanın ve vatandaşların ortak çıkarları söz konusudur, hükümetin “komşularla sıfır sorun” biçimindeki dış politika algısı bile buna yetmez, denge esastır. “Küreselleşiyoruz” diye alkışlar tuttuğumuz günümüz dünyasında her şey iç içe geçmiş durumdadır. İsrail’in önemini belirleyen nüfusu, ordusu ya da istihbarat değil, doğrudan doğruya “nüfuzu”dur. Tükettiğimiz gıdaların tohumundan, kullandığımız ilaca, üzerine giydiğimiz kıyafetten, kullandığımız bilgisayara, donatıldığımız silahtan aldığımız istihbarata pek çok şeyle bağlanan bir ilişkiler yumağı iplerin kopması durumunda öyle bir onarılmaz biçimde zedelenir ki, “monşer edebiyatı” bile kurtaramaz.

Gazze’de yaşananlara bireysel duyarlılık açısından herkes başından sonuna dek haklıdır. Ancak mesele Türkiye İsrail devlet ilişkileri boyutuna taşındığında, ortak tarih belirleyicidir; can vermeyi şehitlik mertebesi kabul eden yardım gönüllüleri ve silaha davranmakta gözünü bile kırpmayan İsrail askerlerine rağmen…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir