Gençler için oyun alanı

Giderek sığlaşan kültürel dünyamızda, işin içine internetin sunduğu alternatifler eklenince vasatlık dışında bir başka kavram daha kendiliğinden oluştu; buna kullanıma hazır çalışma ortamı olarak, bir cins “oyun alanı” (playground) adını veriyorum. Benim gibi evde çalışma becerisi olmayanlar için eskiden en seçkin mekanlar çay bahçeleriydi. Çay bahçelerinin makul fiyatları dışındaki en güzel özelliği sizi aynı anda iki hale birden sürükleyebilmeleriydi. Bu hallerden ilki kuşkusuz çalışmaydı, ama yorulduğunuzda ya da sıkıldığınızda komşu masalara gelenlerin sohbetlerini dinleyerek, katılarak mükemmel aralar verebilirdiniz. Hatta Boğaz kıyısındaysanız ara verip yürüyüş yaparak kafanızı iyice dağıtmak da bir seçenek olurdu; malum bilgisayar gibi çalınabilecek bir şeyiniz olmadığından, masayı açık bir defter ve içilmekte olan bir çayla bırakıp mekanın dışına çıkmak mümkündü.

Resim: Ali Baba (Ali Gökboğa); Cezmi Ersöz’ün betimlemesiyle: “İskele yitirilmişti, ama kıyıda direnen karşı hayat aldığı yaraya rağmen yolculuğuna devam etti. Çünkü̈ onu esirgeyen ve gözeten bir sığınak vardı yanı başında. Ali Baba’nın bin yıllık Hisar Kahvesi! Hisar Kahve’yle kıyı insanları arasında sıcak, yoğun bir kan alışverişi vardır. Kıyı adamları alkolden, yolculuktan, denizleri ve dalgaları yorumlamaktan yorgun düştüklerinde gelip buraya sığınırlar. Çay, kahve içerler, günlük dünya sohbetlerini yaparlar. Serinlemek isteyen serinler, ısınmak isteyen ısınır. Kimisi oltasını bırakır bir zulaya, kimisi çok özel bir defterini, bir resmini, yastığım belki de… Ersöz’ün muhteşeme betimlemesini aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz.

Benim gözde mekanım önce Ortaköy’dü, sabahın köründen akşama kadar çalıştığımız, hatta yağlı boyalar ve tuali taşıyıp resim yaptığımı bile hatırlıyorum. Ortaköy çevre düzenlemesine uğrayınca doğal ortamı değişti, Ortaköy’ün aileleri de artık gelmemeye başladı. Deniz Atı kapanırken son günde Harbiye Kübik Apartmanında oturduğunu hatırladığım takım elbiseli bir beyefendi “bugün son gün, buranın hurda demirini ben alacağım, ama asıl uğraşım rölöve çıkarmaktır; mutlaka çalışmalarının bir kopyasını, tercihen aslını sakla” diye öğüt vermişti, hiç unutmam. Ben de böylelikle daha çok Boğaziçi öğrencilerinin mekanı olan Ali Baba’ya uzadım.

Ali Baba da erken açıyordu, yedide mesaiye başlıyor, akşama kadar kalıyordum. Fakat seviye atlama rüzgarı Ali Babayı da vurdu. “Doktor burayı mecburen satıyorum, hisseli, paran varsa al istersen” dediğini hatırlıyorum, elbette böyle bir seçenek yoktu. Ali Baba olarak bilinen mekan salaş kahve görünümünden kahvaltı veren Deniz Kızı’na dönüşürken ben de yine uzadım. Bu kez Kireçburnu’na kadar gitmiştim, oranın yerlilerinin gittiği bir çay bahçesine bir süre sığındım. Zaman zaman Anadolu Hisarı’ndaki spor akademisinin öğrencilerinin gittiği kahvehaneyi mekan edindim. Lakin bütün kaleler birer birer düştüler, lüks kafe ya da restoran oldular.

Çalışma isteğim vardı, ama mekan bulmakta artık zorlanıyordum. İşte değişen kavram da bu oldu, insanların çalışma istekleri azalır ya da tümden kaybolurken, mekan gereksinimi uygun çalışma ortamından ziyade ücretsiz interneti olan, vakit öldürme ya da sosyalleşmenin bir oyun alanı halini aldı. Bir bardak kahve alıp sınırsız kalınabilecek kahve zincirleri bu açık alanı ilk fark edenler oldu. Bunlara zamanla özellikle belediyelerin sunduğu çalışma ortamları, üniversitelerin artık kitap barındırmadıkları için kütüphane denemeyecek derslikleri eklendi. Mekanı olmayan bilgisayar üzerinden çalışan profesyoneller içinse saat bazında kiralanan tam donanımlı ofisler geliştirildi.

Gerçekten çalışmak isteyenler için bunlar hala iyi seçenekler, ama doğal ortamın yaratıcı dürtülerinden mahrum olduklarını ret edemem. Sosyal etkileşim aklı kıvraklaştırır, kütüphane ortamı ise bana göre bir cins tutukluluk hali sunar. Ama esas sorun gerçekten çalışmak isteyenlerin (reklam filmlerinde “bir de şu açıdan bakalım” diyen kız gibi) sayıca azalmalarıdır. Artık yeni amaç birlikte neşeyle vakit geçirirken, daha çok kaynaşma, bazen oynaşma, birazcık da çalışma; bu tasarlanmış ortamlara bu nedenle gençler için oyun alanı adını veriyorum.

Ali Baba’yı anmak isteyenler için Cezmi Ersöz’ün yazısı:

https://mavciefendi.wordpress.com/2016/12/08/rumelihisarinda-bir-ali-baba-vardi-cezmi-ersoz-1996/#more-2796

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir