Genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO) giderek artan miktarda beslenme amacıyla kullanılmakta. Başta soya ve mısır olmak üzere, domatesten patatese kadar pek çok bitkinin genetik yapısıyla oynanarak, doğal zararlılarına ya da zor iklim koşullarına dirençli soylar elde edildi. ABD ve Arjantin başta olmak üzere, söz konusu tarım bütün dünyada giderek yayılmakta. GDO’ların geliştirilme nedeni verimin artırılması ve aç nüfusun doyurulması olarak lanse edildi ise de, bu amaçlara ne kadar uygun oldukları sorgulama konusudur. Ancak bizim burada değinmek istediğimiz temel kaygı, bu teknolojiyle yetiştirilen ürünlerin gıda olarak kullanılmalarının güvensizliğidir.
İnsanoğlu yerleşik tarıma yaklaşık on bin yıl önce geçmiştir, o zamandan bu zaman yetiştirilen ürünlerin soy özellikleri giderek geliştirilmiş, ancak yenilen ürün skalasında çok büyük değişikler de olmamıştır. Bu nedenle, beslenmede yararlandığımız ürünlerin güveliliğine ilişkin veriler, söz konusu ürünlerin binlerce yıldır sorunsuz tüketiliyor olmalarıyla ilişkilidir. Ne var ki tarım teknolojisindeki gelişmeler, ürünün veriminin artırılmasını hedef alırken, “sağlıklılık” zorunluluğunu ikinci plana iter olmuştur. Bugün toprağın verimini artıracağız diye kontrolsüz kullanılan kimyasal katkılar ve tüketiciyi tedirgin etmemek amacıyla artık “büyüme düzenleyicileri” olarak adlandırılan hormonlar hep verimin artırılması için geliştirilmiştir. Oysa ürünün miktar olarak çok olması, tüketilmeye uygun olduğunun garantisini sunmamaktadır.
Eklenen genlerin akıbeti bilinmiyor
GDO’ların sağlık konusundaki riskleri ise, teknolojinin yeni olmasından değil, insanın tüketim spektrumu içerisinde yer almamalarından kaynaklanmaktadır. Örneğin Bt-mısır olarak adlandırılan GDO, Bacillus thrungiensis adlı bakterinin zehrini genetik olarak içermektedir. Bt toksini, mısırın doğal zararlılarının bağırsak hücrelerinin bütünlüğünü bozmakta ve bu yolla ölümlerine neden olmaktadır. Bt toksini bitkide genetik olarak bulunduğunda, yıkamakla çıkarılamayan bir genetik kirlenme söz konusudur. Bu tür genetik eklerin insan sağlığı için zararlı olmadığı görüşü, “sindirim sisteminde parçalanacakları” kabullenmesine dayanmaktadır. Ne var ki iyi planlanmış deneysel çalışmalar, sindirim sisteminin bizim tahmin ettiğimizden farklı çalışabileceğini göstermektedir. Bu şaşırtıcı sonuçların gerekçesi, sindirim sistemi konusundaki temel araştırmaların artık kimsenin ilgisini çekmiyor olmasıdır. Oysa farelerde yapılan deneyler, yenilen maddelerle alınan genlerin hiç sindirilmeksizin kan hücrelerine yerleşebileceğini göstermektedir. İşte bu nedenle, Bt toksini gibi genlerin, onu tüketen insanlardaki akıbeti belli değildir. Bu genler değişmeksizin kana karışabilir ve hücrelerin yapısına katılabilir. GDO’ların tüketilmesinin güvenli olduğu konusundaki bilimsel inanış, açıklamaya çalıştığımız nedenlerden ötürü eksiktir.
Organik pazarların artması gerekli
Sağlıklı beslenme açısından sınırlarımızın giderek daraldığını hepimiz yakından biliyoruz. Yenilenlerden bırakınız fayda, en azından zarar görmemenin en büyük garantisi, tüketilenlerin organik olmasından geçmektedir. Çok kısaca tanımlamak gerekirse, organik beslenme “olması gerektiği” gibi beslenmektir, organik gıdalar bize “yerken zehirlenmemek” güvencesini sunmaktadır. Buna karşılık büyük şehirlerdeki başlıca sorun yenen gıdaların organik olup olmadıklarının belirlenememesidir. Köyde yaşıyorsanız, bunları kendiniz yetiştirebilirsiniz, ama şehirde yaşamanız durumunda güvenebileceğiniz gıdalara erişmek zaman zaman çok güç olmaktadır.
Bu nedenle vurgulanması gereken ilk nokta, meyve ve sebzelerin mevsimi dışında yenmesinden kaçınılmasıdır. Mevsimi dışındaki meyve ve sebzelerin organik olması olasılığı daha zayıf, dahası besleyici öğeleri de daha kısıtlıdır. Zaten genel olarak baktığımızda kuru gıdaları sertifikalı olarak üreten çok sayıda organik tarım kuruluşu mevcuttur, esas sorun taze sebze ve meyve de ortaya çıkmaktadır. Yaş sebze ve meyve konusundaki en önemli önerimiz sayıları giderek artmakta olan organik gıda pazarlarının kullanılmasıdır. Bugün için İstanbul’da Şişli Feriköy’de cumartesi günleri kurulan organik ürün pazarı mevcuttur, bir diğerinin Anadolu yakasına açılmasına çalışılmaktadır. Bunun dışında Bursa Nilüfer Belediyesi’nin pazarı da kısa süre önce faaliyete geçmiştir. Tüketicinin yapması gereken, yaş sebze ve meyveyi buradan mevsiminde alıp, derin dondurucuda saklaması olacaktır.