Geçen haftanın nihai sorusu “göz içeriden dışarı mı, yoksa dışarıdan içeri mi açılmaktadır?” şeklinde belli derecenin ötesinde bir felsefe gerektirse de, aslında çaprazlaşma meselesi pratik açıklamaya gereksinim duyar. Bu bilimin betimlediği, ama felsefenin yeterli kalmadığı bir durumdur. Nihayetinde görme yollarının iç kısmı çaprazlarken dış kısmı çaprazlamaz. Arada açıklamaya çalıştığımız gibi, her iki görme alanının kendi tarafındaki beyin yarı küresine gitmesi, çaprazlama olmaksızın üç boyutlu görüntü oluşturmak için yine de yeterlidir. Beynin öğrenme becerisi iki kaynaktan aldığı bilgileri zaman içerisinde birleştirerek üç boyutluluk algısını yine yaratabilir. Nitekim diğer duyular, özellikle de “taktil” olarak adlandırılan konum algılama duyusu yine öğrenilerek kazanılır.
Mesela merdiven indiğinizi düşünün, burada esas olan basamakların eşit yükseklikte olmasıdır. Beyin basamakların yüksekliğini bir kere algıladığında boş adım atılması olasılığı zayıftır. Ancak basamak yükseklikleri değişken ise durum karışır. Beyin aynı basamak yüksekliğine adapte olduğunda son basamağın daha alçak olması dengeyi bozar. Çoğu yerlerde bu çeşit algı yanıltıcı durumlar, yani inşaatın kurbanı olmuş mimari özelliklere, ayrı renk ya da çizgi uyaranlarıyla dikkat çekilerek sorun kısmen giderilir. Zira merdiven inerken son basamağın daha alçak olması sendelemek ya da boşa basmak için yeterlidir. O halde boyut ya da konum algılama beynin daha ileri, ama öğrenilen becerisidir. Hayvanlar da rahat atlayabilecekleri yüksekliği kolaylıkla öğrenir ve algılar.
Zor olan çaprazlama mantığının açıklanmasıdır
Sonuçta çaprazlama kavramını açıklamak için “hayallere” gereksinim duyulur. Bunlardan ilk akla geleni tanımlayalım: “Göz önce ortada tek bir göz olarak belirsin ve sonra ortadan aynen bir hücre gibi bölünerek ikiye ayrılsın.” Birken ikiye ayrılan gözün götürücü sinir yolları da ister istemez ikiye ayrılacak, ama çaprazlama yine olmayacaktır. O halde bu önerme yeterli değildir. Bu önermenin gerçekleşmesinin tek yolu içte kalan göz kısımlarından gelen yolların eksen etrafında dönmeleridir, ama gerçekle bağdaşmaz. Gözler daha başlangıçta iki farklı çıkıntı olarak ileride yüzü de kapsayacak kafanın iki tarafında ortaya çıkar, ortada tek göz oluşup ikiye bölünmez. Eksen etrafında dönme zaten söz konusu değildir. Optik yol iç kısmında “bilerek” çaprazlar. Açıklamada başka önerme olmadığına göre, çaprazlamanın mantığı açıklanamaz, betimlenerek bilim hanesine yazılır; “sadece böyle olmaktadır, nedeni bilinmez.” Soru şimdilik cevapsız görünmektedir.
Mantıkla açıklanamayan bilinmezlikler biyolojinin kara kutusudur
Başlangıçtaki sorunun bile bir yanıtı vardır, biz her ne kadar görmeyi içten dışa yaptığımızı düşünsek de görme eylemi dıştan içe gerçekleşir. Gözlerin bulunduğu bölgedeki deri katmanı içeriyi uyarır, bununla birlikte gelişmeye başlayan optik konüs (sinir) içeri doğru ilerler ve beyindeki çekirdekle buluşur. Biz içten bakarak dışı gördüğümüzü varsayma eğiliminde oluruz, ama göz gelişimi açısından dıştan içeri açılan bir yol izler. Dolayısıyla göz içten dışa değil, dıştan içe oluşur. Darwin’in açıklamada zorlandığı durumlardan biri olan bu bileşik sistem, organın farklı doku kaynaklarının bileşiminden meydana geldiği sonucunu çıkarır. Bu konu da yeni bir mantığa erişene kadar bilmece özelliğini sürdürecektir. Bilimin keyifli yanı zaten budur.