CHP Kurultay’ını nihayet tamamladı ve Deniz Baykal’ı yeniden genel başkanlığa seçti. Bu seçim birkaç saptamayı birden dile getiriyor. Birincisi, CHP Baykal’ın yerine koyacak bir genel başkan bulamadı (bulduysa bile Baykal’ın hesapları delegelerin oylarını almaya yetti); ikincisi ve daha önemlisi, CHP’den medet umanların beklentileri uzunca bir süreliğine ertelendi. Deniz Baykal’ın parti meclisini oluştururken dikkate alacağı kriterlerin yeterli olacağına ben kişisel olarak inanmıyorum. Dolayısıyla CHP’nin uzun bir süre daha değişmeden kalacağını varsaymak hatalı olmayacaktır.
Şimdi müsaade ederseniz dün ekranlara yansıyanlara olan eleştirilerimi dile getireyim. Kurultay CHP’nin kurultayı, ancak kürsünün arkasına baktığınızda solda Atatürk, sağda ise Deniz Baykal’ın posterleri yer almakta. Az sonra seçim yapılacak bir mekanda daha başlangıç aşamasında genel başkanın posteri yer alıyorsa, o kurultayın partinin değil, genel başkanın kurultayı olduğunu baştan kabul etmek gerekir. Dahası il başkanlarının konuşmalarını değerlendirdiğinizde de içi boş nakaratlardan öteye gidemediklerini görüyoruz. Dolayısıyla, CHP’nin, tıpkı AKP gibi, herhangi bir konuda iyi hesaplanmış uzun vadeli bir programı bulunmadığını bir kez daha anlıyoruz.
Peki bundan sonra ne olacak? CHP’nin değişmesi maddenin tabiatına aykırı olduğuna göre, bu seçenekte ısrarlı olmak ya da buna güvenerek geleceği planlamak mümkün görünmüyor. Dolayısıyla CHP’nin dolduramadığı boşluğu dolduracak bir yeni parti gerekliliği açığa çıkıyor. Halen mevcut “Biz kaç kişiyiz” hareketinin partileşerek bu boşluğu doldurabileceğini de varsayamıyorum. Bu hareketin temelini oluşturan “ulusalcı vatan sevgisi” geleceği planlayacak bilgi ve vizyon gereksinimini karşılamıyor. Kendini ifade biçimi yeni seçenekler ortaya koymak yerine, iktidar partisi AKP’yi eleştirmek çizgisini aşamıyor, dolayısıyla bulunduğu nokta CHP’den fazla ileride değil. Seçeneğin olmadığı yerde “yeni seçenek” olarak ortaya çıkmak, tıpkı Genç Parti örneğinde olduğu gibi ciddi bir oy potansiyelini birlikte getirebilir. Ancak “Biz kaç kişiyiz” hareketi partileşse bile, son seçimde oyunu kerhen CHP’ye vermiş olan kesimin ilgisine mazhar olacaktır. Dolayısıyla CHP kanadının alacağı toplam oyda bir değişiklik yaşanmayacaktır. Eleştiri üzerine kurulu politikalar ülkeye bir şey kazandırmaz.
Peki o halde umutsuzluk sonsuza kadar baki mi kalacak? Elbette hayır. Lakin geleceği daha başka algılamamız, daha farklı şekillendirmemiz gerektiğini yavaş yavaş öğreneceğiz. Siyasi oluşumları liderlerle temsil etsek bile, fikirler çerçevesinde yaşatmamız gerektiğini anlayacağız. Liderlere “sözcüler” gözüyle bakacağız. Geleceği planlarken, “feykleri ve çalımları, belagat sanatının nimetlerini” olabildiğince az kullanıp, aklın ve bilginin hakimiyetini mutlak kılacağız. Bilenle bilmeyenin bir olmayacağını daha baştan kabul edeceğiz. “Benden olsun, çamurdan olsun” saplantısını söküp atacağız. Ve en önemlisi, en önemli konunun “ülkenin yüksek menfaati” olduğunu sindirip, birlikte çalışma kültürünün önünü açacağız. Ben, benim çizgim, benin inancım, benim çıkarım, benmerkezcilikle ilgili akılınıza ne gelirse tek edip, ortak bir çatı altında birleşeceğiz. Bu çatı akıl ve bilgi üzerine ülke sevgisi harcıyla kurulacak.
Elbette yeni bir ülke yaratmayacağız, ancak Türkiye’nin aydınlık geleceğine destek olacak; cehaletin ve kalitesizliğin güç kazanmasını önleyecek; ülkenin her kesimine ve bütün bileşenlerine sahip çıkmayı düstur edinmiş bir enerji (işbirliği) tesis edeceğiz.
Lütfen bu yazıyı, bu çabaların “fiili” başlangıcı olarak kabul edin. Yapmamız gereken çok şey var, biz de yapacağız.