Alternatif söylem, söylem sahibinin duruşu, medyanın bunu yansıtışı, bilinirlik ve takipçilerin oluşumu dinamiğini geçtiğimiz iki yazıda aktarmaya çalıştık. Konuyu irdeleyen bu son yazıyı lütfen kendi adınıza da okuyun, yani mesele sadece büyük ölçekte bilinir olmakla ilişkili değildir, toplum içinde (mahalle, okul, cemiyet vb.) bilinir olmanın herhangi bir biçimine de kolaylıkla adapte edilebilir, özellikle de siyasete…
Bilinir olmak, topluma mal olmak (popülerlik) kendi içinde kolay sürdürülemeyen bir dalgalanma dinamiği barındırır. Yani bir kişi her daim popüler olamaz, olmaya çalışır ve başarırsa bu popülaritenin yitirilmesine yol açar (su basması). Toplum her zaman göz önünde olan birini bir süre sonra kanıksar, önceleri sevimli gelen tarz ise bir süre sonra reddedilmeye başlar. Medya bu konumu reytingler aracılığıyla çok kolay algılar. Dahası yapım işinin başında olanlar da kendi layıkıyla gelişmiş sağduyularına sahiptir, işin şova dönüştüğünü çok daha erken kavrarlar. Söz sahibinin amacı sadece mesaj vermekse, bu “doygunluk halinde” bir sorun yoktur (dalga varabileceği en uç noktaya erişmiştir), hiç yüksünmeden çekilir, yeniden söz verilene kadar susar. Hayır, söz sahibi olan kişi konumundan (bilinir olmak) hoşlandıysa bu en tehlikeli sonuçtur, söylemi uclaştırması gerekir. Daha uç söylemin etkisi ise çok kısıtlıdır, sadece kulak kabartılır.
Sosyal medyanın giderek baskın hale gelen etkisi
Bütün bunların arka planında ise “gündem” olarak adlandırılan, nasıl ortaya çıktığı kestirilemeyen, bazen suni olarak da oluşturulabilen bir kavram vardır. Gündem bazen dolu fırtınası gibi doğal bir afetle, bazen palm yağı gibi dış basında yer alan bir haberle ortaya çıkar, bir süre konuşulur, sonra yerini yeni gündeme bırakarak kaybolur. Bundan bir on yıl önce gündemin kendiliğinden oluşması beklenirken, sosyal medyanın icadıyla gündem dalgalarının ortaya çıkışı da farklılaşmıştır. Facebook ve Twitter artık medya görmezden gelse bile gündem oluşturabilir. Dolayısıyla medya da gündemi kısmen sosyal medya kanallarını takip ederek öğrenir, lakin neyin ne zaman ses getireceği gözlemlediğimiz kadarıyla öngörülememektedir. Beslenmenin bu kadar tartışılıyor olmasının nedeni gündem zengini olmasıdır. Dolu, deprem gibi bir afet durumu nadiren ortaya çıkar, ama herkes her zaman karnını doyurmak zorundadır. Dolayısıyla ana tüketici kitleye hitap eden sabah programları da konularını herkesin etkisinde olduğu beslenme üzerine yoğunlaştırırlar.
Bununla birlikte medyanın dikkati çeken bir kısıtlılığı vardır, “disiplinleri kulvarlara ayırır”. Örneğin biri kolesterol konusunda konuşuyor ve tasvip görüyorsa, medya onu kolesterol başlığı altına iliştirir, o artık “uzmanlık alanı” listelerinin üyesidir, yeni bir kolesterol dalgası oluşana dek listedeki isimlerden biri olarak durur. Görülen o ki bütün kanalların deprem, meteoroloji, terör, beslenme gibi alanlarda belirlenmiş uzmanlık listeleri vardır. Yeni gündem oluştukça listedeki mevcut isimlerden birine başvurulur. Bu sırada yeni simalar, yeni fikir savunucuları da ortaya çıkabilir, lakin kulvarlar her zaman ayrı kalır.
Medya genel konularda kulvarları neden ayrı tutar anlaşılamamıştır
Bizim medya konusundaki ana eleştirimiz de aslında bu noktadadır. Vatandaş birini dinlenmeye değer bulduğunda başka alanlardaki fikrini de merak eder ve öğrenmek ister. İlaç, GDO gibi değişkenlerin sağlık etkileri konusu elbette özelleşmiş bilgi gerektirir. Ancak GDO’nun kabulü, eğitimin seviyesi, halk oyuna sunulan referandum konuları gibi durumlar geneldir. Yani deprem konusunda bilgisiyle tanınan ve kabul gören birinin de elbette herkesi ilgilendiren konuda bir görüşü olacaktır. Medya bu gibi durumlarda nedense ketum kalır, farklı konularda bilgi ve görgü sahibi olduğu kabul edilmiş olan kişilere soru sormaz. Dolayısıyla referandum başlıkları sadece siyasetçilerin alanıdır, tarım politikaları sadece ziraatçıları ilgilendirir, nükleer enerji mühendisleri bağlar, eğitim ise dershane temsilcilerinin uhdesine bırakılır. Oysa söz konusu konular aynı ülkede yaşayan herkesi ilgilendiren çetrefilli durumlardır. Medya neden her zaman görüşüne başvurduğu kişilere bu farklı alanda da görüş sormaz, bu henüz anlaşılamamıştır.