Geçen hafta bir arkadaşımızın hatırlattığı üzere, günümüz yaşam koşulları sosyal ortamla ilişkilerini ve özellikle uyuma düzenini de fazlasıyla bozdu. “Pandemi sonrası birçok kişide insanlarda durgunluk ve isteksizliğe sebep olan “languishing” (tatsızlık) sendromu ortaya çıkmış. Özellikle 35 yaş altında görülüyormuş. İnsanlar bir araya gelmiyor, sosyal aktivitelerden uzak duruyor, kısacası hayata karışmaktan kendilerini alıkoyuyorlarmış.” Arkadaşımızın yorumu bu durumun “sendroma yakalananların moralleri bozuk olmasa” hiç de fena bir hayat olmayacağı yönünde; ben de tamamen katılıyorum.
Geçmiş zamanlarda da sosyal etkinlikler vardı, biz de arkadaşlarımızla bir araya gelirdik. Ancak günümüz gençlerinin sosyal etkinlikleri planlı olmaktan çok anlık ortaya çıkıyor, daha dramatik olan durum ise etkinliğin ne zaman biteceği konusunda bir zaman kısıtlılığı olmaması. “Bu gece sabahlayalım” bizim gençliğimizin yaz akşamlarında da bir seçenekti, kaç defa yaptın derseniz belki birdir.
Geçe kayan uyuma saati sorunu
Günümüzün esas sorunu ise olasılıkla geç yatıldığı için sabah kalkmak ve uyanıklık haline geçmekte yaşanan zorluk. Geç yatmanın benim için çok zorlayıcı olduğunu sık sık ifade ederim, ama herkesin geç anlayışı farklı. Ortalama bir öğrenci grubundan aldığım bilgiler, yatma saatinin bir ila üç buçuk arasında değiştiğini gösteriyor. İkide yatan biri sekizde kalksa, yetişip ortamda olsa bile zihin etkinliği ister istemez uykuda kalıyor.
Günlük yaşam düzeni bu şekilde gerçekleşen “vardiya insanlarında” (hepsi çalıştıkları için değil, bir kısmının düzenleri bu şekilde), geç yatıp geç kalkmak doğal düzen. Ancak okul gibi “Allah zihin açıklığı versin evladım” durumunda uyanamamak zihinsel kapasiteyi düşürüyor. On iki metrekarelik bir poliklinik ortamında öğrencilerin başlarının düşmesini izlemek çok eğlenceli. Onları ne kadar bire bir markaja alsam bile, uyku muhteşem bir kara delik, onları çekiyor.
Uyuyamamanın psikolojik ve fizyolojik nedenleri
Öğrenmeyi ve düşünsel gelişmeyi etkileyen bu durum elbette bir kez geç yatmakla ortaya çıkmıyor, bir kısır döngü kendiliğinden şekilleniyor. Süreç önce uyku saatlerinin geçe kalmasıyla başlıyor, gençler buna nispeten dayanıklı olduklarından sorun etmiyor. Ne var ki saat kayması bir süre sonra “akşam da uykunun gelmemesiyle” karşılık buluyor. Bu artık zamanın doldurulması için başvurulan yöntem genellikle cep telefonları, sosyal mecralarda dolaşma ya da bir diziye takılı kalma. Dizilerin zaman düzenlemesi ise çok ilginç, bir saat olsa kesecekken, bölüm otuz ila kırk dakikada mükemmel bir merak unsuru bırakarak sonlanıyor. O merak bir kez girildi mi çıkılamayan döner kapı gibi, dizi maratonuna bağlanıyor.
Uyku sorununun savaşın eşiğine gelmek için elinden geleni yapan bir dünya, en basit filtre kahvenin elli lira, bedava olan her şeyin sadece vitrinlerin önü ve hava olması gibi pek çok nedeni var. İnsanlar yarını düşünmekten yorgunlar, bugünü kurtaramamaları da cabası. Oysa uykuya dalamamak, dalmaya çalışsan da uyuyamamak ve ertesi gün kalkamamak başlı başına ayrı bir sorun. Ne var ki meselenin bir de uykusuzluğa neden olan kaynak sorunu var, ekranların giderek LED donanımı kazanmasının sonucu olarak ışık renk tayfının kayması meselesi, konuya buradan devam edeceğiz.