Tıp değişirken, hekimlerin bundan tamamen muaf kalması olası değildir. Aslında her alanda olduğu üzere, tıpta da bir değişim yaşanmaktadır, ancak değişimin hekimlik kavramının dejenerasyonuyla mı ilişkili olduğu, yoksa genel dejenerasyonunun tıbba da mı bulaştığı, yani hekimi doktora mı dönüştürdüğü tartışma konusudur. Bu girişten anlaşılacağı üzere, hekimlik ve doktorluk aslında ayrı kavramlardır. Hekim kelimesinin kökeni hakimle benzerdir, “hükme varan” anlamını taşır. Doktor kelimesi ise dilimize olasılıkla Fransızca’dan girmiştir, bir alanda doktora yapmış anlamına gelir, yani kelimenin aslında doğrudan tıpla alakası yoktur (hekim kelimesi için yabancı dilde başka karşılıklar vardır). Bizde aynı anlamda kullanılan tabip kelimesinin kökeni ise olasılıkla “tab etmek” yani açığa çıkartmaktan gelir (nitekim kelimenin fotoğrafçılıktaki karşılığı da ışık görmüş beyaz kağıdın kararması, görüntünün belirgin hale gelmesidir). Dolayısıyla tabip hastalıkların toplumdaki durumunu izler, özellikle “bulaşıcı hastalıkların saptanması ve yayılmasının önlenmesi” görevini üstlenir. Bir kez saptanıp da ayırt edilemeyen durumların ne olduğu konusundaki hüküm ise hekime aittir, doktor bunların “soft” (Fransız usulü) ara formudur.
Ne var ki kelimenin anlamı kişinin davranış biçimine de bir şekilde akseder. Hekim tavır olarak “ağır, babacan, yani kapsayıcıdır” (ya da Yeşilçam iyi çalışmıştır), ayırtına gidilemeyen durumlarda başvurulur, deneyimi çerçevesinde yol gösterir, devam ya da karar konusunda görüşünü beyan eder. Tabip ise “vazifelidir”, belli bir amaçla mesleğini sürdürür, dolayısıyla “hükümet tabibi” vardır, ama “hükümet hekimi” yoktur (saray hekimi vardır). Doktor yine arada kalır, vazifeli değildir, yani kendini hastalıkların önlenmesinden sorumlu tutmaz, hastalığı olanlar ona gelir, o da hizmetini sunar. İlgili olduğu sanılan diğer meslek erbabı cerrahın ise tıpla aslında bir alakası yoktur. Onun görevi beceriyle ilgilidir, dokuyu açar, gereğini yapar ve kapatır. Bunun için hastalığın detaylarına hakim olması da gerekmez, sadece girişimin gerekliliğine doğru karar verebilmeli ve müdahaleyi başlatıp başarıyla sonlandırabilmelidir. Bu ayrım özellikle bizi yetiştiren cerrahi hocaları tarafından vurgulanmıştır, hekim / doktor başka, cerrah başkadır.
Bu kavramlarda bu noktaya kadar bir sorun yoktur, sorun işin piyasalaşmasıyla ortaya çıkar. Zira piyasalaşmada aslında satılan bir ürün olmak zorundadır. Bakkalsanız bu ürün bellidir, “bakkaliye” olarak adlandırılır, manavsanız sebze-meyve, bayi iseniz buzdolabı, cep telefonu vesairedir. Mal bellidir, müşteri görür, istişare eder, fiyat esneme payı olsa da yine bellidir, alır ya da almaz. Mal satılmayan meslekler de vardır, ama bunlarda da hizmet bellidir. Berber saçı keser, isterseniz şekil de yapar. Bu hizmeti otelde alırsanız daha iyi ortam için daha fazla, mahallede alırsanız daha az bedel ödersiniz, sohbet bedavadır. Masörün işi de bellidir, zaman sınırlarında çalışır, sorununuzu giderirse memnun kalırsınız, iş yaparken konuşmaz.
Tıbbın piyasalaşmasında ise durum farklıdır. Özel hastane ya da muayenehane olsun, sorununuza çözüm arayışıyla, ya hastanenin imajı ya da tavsiye üzerine gidersiniz (özel sağlık sistemine iyi bir ortamda olmak nedeniyle başvurmak ciddi hatadır). Ortada temiz bir ofis ve masanın arkasında oturan olabildiğince “prezentabıl, janti, şık, temiz görünüşlü” biri vardır. Ona sorununuzu anlatır, çözüm önerilerini istersiniz. Aslında bir hizmet almak istemektesinizdir, ama bunun ne olduğu ve taahhüdün ne kadar yerine getirilebileceği belli değildir. Dahası tıpta aynı sorununun birden fazla çözümü de olabilir, mesela bel sorununuz için omurga cerrahına gittiğinizde cerrahi yerine fizik tedavi önermesi de bir olasılıktır. Aslında taraflar birbirini tartmaktadır, hasta “güvenebilir miyim” diye bakmakta, doktor “ne isteyebilirim” diye ölçmektedir.
Derken, karşılıklı söyleşmenin ardından, ortama aniden bir pazarlık ve ikna süreci hakim olur. Zira bu bir “fiks menü” değildir. Bir uygulama (tedavi, cerrahi vb.) önerilmekte, bedel bildirilmekte, hastanın buna ikna olması, daha doğrusu (korkutulmak da dahil) dolaylı biçimde ikna edilmesi gerekmektedir. Hekim ve doktor farkı işte o anda ortaya çıkar, hekim ya da cerrah anlatır, öneriyi sunar, gözünüzün içine bakar, ifade gözlerindedir, samimiyeti hissedebilirsiniz. Doktor ya da tüccar cerrah ise hizmetini satmaya çalışmaktadır, samimi ya da pişkin değilse göz temasına genellikle giremez. İkna olduğunuzu beyan ettiğiniz anda yüzünde günlük yaşamda asla karşılaşamayacağınız o muhteşem mimik ortaya çıkar, gözleri sıkıca kapanıp, ağzı gerilerek burnuna doğru yükselir, başı bir titreme biçiminde iki yana sallanır.
Mutluluktan konuşamamakta, içinden “güven bana bebeğim!” demektedir.
Not: Söz konusu mimik gerçektir, doğal koşullarda büyüklerde çocuğu bir şeye ikna esnasında kısmen ortaya çıkar; farkı, ağız gerilip burna yükselmez, tebessüm hakimdir. Çok aradım, tamamen aynı olmasa da tek yakın ifade Trump’ta çıktı.