Horasan harçları olarak adlandırılan bağlayıcı harç türlerinin tarihinin binlerce yıl geriye gittiği kabul edilmektedir. Çünkü Horasan harçları gerek Eski Mısır, gerek Roma ve gerekse İslam mimarisi içerisinde yaygın kullanım alanı bulurlar. Bin yılı aşkın süredir, muhtemelen onlarca depreme dayanmış Ayasofya; Mimar Sinan’ın Selimiye, Süleymaniye Camileri gibi abideleri ve köprülerinde bağlayıcı malzeme olarak Horasan harcı kullanılır. Doğal harçlarda genel bağlayıcı olarak tüf (volkan külü), tras (doğal puzolan), zeolit, diatomit ve doğal topraklar kullanılsa da, Horasan harcı bunlardan doğrudan “organik bileşenler” kullanılmasıyla ayrılır. Bu konuda hayli kısıtlı olan kaynaklardan aktarılan bilgiler, ağaç yaprakları, soğan, sarımsak, yumurta akı, peynir, kıl ve kanın harcın oluşturulması amacıyla kullanıldığını söylemektedir. Harcın özellikleri Türkçe ya da yabancı dildeki mimarlık/inşaat dergilerinde yayınlanmış araştırmalarla da irdelenmiştir, ancak bu çalışmalar harcın fiziksel özelliklerine odaklanırlar, nasıl hazırlandığına belki de bilimsel sır olabileceği gerekçesiyle hiç değinilmez. Dahası harç hazırlanırken bu maddelerin tek başına mı, yoksa bileşim olarak mı katıldığı da bilinmemektedir. Tarihi kaynaklarda bildirilen tek özellik harcın hazırlanırken kötü koktuğudur. Kireç bir şekilde organik maddelerle bir araya getirilmekte, araya puzolan özellik gösteren pişmiş tuğla benzeri dolgu materyali katılmakta ve sonra kurumaya bırakılmaktadır. Harcın sağlamlaşmasındaki temel unsurun kalsiyum kalsit içeriğinin artması olduğu zaten bilinmektedir. Dahası bunu oluşturacak olan karbondioksitin kuruma aşamasında havadan “tutulduğu” kabul edilmektedir. O halde esas mesele Horasan harcında kullanılan organik maddelerin ne işlev gördüğünün anlaşılmasındadır. Ve elbette ucu açık olan diğer bir soru da bu harcın nasıl geliştirildiğidir.
Horasan harcındaki biyolojik bileşenler: Sülfür bağlantısı
Kemik ve kabuk örneğine geri dönecek olursak, bunlara kalsiyumun çökmesi doğrudan kollajenin varlığına bağlıdır. Kollajenin olmadığı, yeterince oluşamadığı (“uyarılmadığı”) durumlarda kalsiyum çökmesi ve kemiğin güçlenmesi olanaklı değildir. Bu bilginin bir kanıtı osteoporoz olarak adlandırılan “kemik erimesi” tablosunun doğrudan kalsiyum verilerek giderilememesidir. Diğer kanıt ise endüstriyel piliçlerdeki hızlı büyütme yönteminin süngerimi bir kemik yapısıyla sonuçlandığı gözleminden gelir. Kollajen biyolojik sistemin biçimini veren temel bağ dokusu bileşenidir. Kemikte ve kas kirişlerinde özellikle tip I olarak adlandırılan üçlü süperheliks biçiminde bulunur. Moleküller hücre içerisinde yapıldıktan sonra parçacıklar halinde hücre dışına taşınırlar, daha sonra yeniden organize olarak uç uca bağlanırlar ve prolin gibi amino asitlere hidroksil (-OH) grupları eklenerek (C vitaminini gerektiren zorunlu aşama) yan yana “kaynaştırılırlar”. Sistein amino asitlerinin sülfür grupları arasında ise güçlü çift sülfür bağları oluşturulur. Aynı durum yumurtanın kabuğu için de söz konusudur. Sık sık söz ettiğimiz üzere, yumurtanın bizim yediğimiz iç kısmı ve zarları aslında dört saatte oluşur. Zara kalsiyum çökeltilmesi ise yaklaşık 20 saat sürer ve esas kollajen bileşeni zarda ve kabuktadır..
Harcın hazırlanmasında kullanılan “yağlı kireç” demir ve çelikle reaksiyona girmez, ama alüminyum, kurşun ve pirinçle reaksiyona girer, dolayısıyla Horasan harçlarında esnemeyi olanaklı kılan malzeme olarak kurşun kullanılmak zorundadır. Bu özellik sağlamlık (stabilite) açısından en zor mimari yapı olan kulelerde ortaya çıkar. Beyazıt Kulesi’nin taş bileşenleri, içerilerine akıtılan erimiş kurşunla tutturulmuştur. Yapı harçlarında aranan temel bileşen “SO3”, yani kükürt-üç-oksittir, bileşimde en az yüzde 36-40 bulunması gerektiği belirtilmektedir. Detay sanılan bu bilgi, organik bileşenin aslında “organik kükürt bileşeni”
sağlamak amacıyla kullanıldığına işaret etmektedir. Nitekim sülfür soğan ve sarımsakta yoğunlaştırılmış olarak bulunur. Yumurta akının kaynağı ise tavuk değil, martı yumurtasıdır.
Baca sistemlerinin olası başka amaçları
Horasan harçlarına zaman içerisinde karbondioksit çökerek sağlamlaşması bir olasılık sülfür içerikli matriks yapısıyla ilişkilidir. Çimentodan karılan harçların (kentsel dönüşümde duvar kalınlığını hesaba katmayan) 40 yıl olduğu düşünülen ömürlerine karşılık, Horasan harçları havadan karbondioksit çekerek sağlamlıklarını pekiştirirler. Aslında bu noktada Mimar Sinan’ın camilerin iç havalandırmasında kullandığı ve “mürekkep elde etmek için yapıldığı” düşünülen baca sistemleri de yeniden gözden geçirilmeye muhtaçtır. Nedense bu sistemlerin iç aydınlatma amaçlı yakılan yağ lambaları ya da mumlardan çıkan isi topladıkları düşünülmüştür. Oysa sistemin harcın sağlamlaştırılması amacıyla kullanılıyor olabileceği de ciddi bir olasılıktır. Beri yandan çimento harçlı birleştiriciyle yapılmış bina duvarlarının hava geçirmeyen “saten” ile boyanması da aynı şekilde tartışılır hale gelir ve kireç boyanın kullanım gerekçelerine de güçlü bir vurgu yapar.
Not: Horasan harcı konusundaki temel bilgiler Yard. Doç. Dr. Kamile Tosun Felekoğlu’nun 17.02.2012 tarihli ders notlarından alınmıştır.