İflasın bin bir yolu (IV): Temsili demokrasinin iflası

İflas konusundaki yazı dizimize önce kişisel iflas türleriyle başladık, geçen hafta “boş yapmak” kavramının nasıl iflas edebileceğini anlattık. Buna karşılık günlük yaşamımızın “vazgeçilmez” olduğu belletilmiş kavramları da zaman ve insanlara yenik düşerek iflas edebilirler. Bu tür iflasların gündemimizi sürekli meşgul edenlerden biri “temsili demokrasi” iflasıdır.

Demokrasi, hemen herkesin “halkın kendi kendini yönetmesidir” tekerlemesiyle bildiği üzere, ülkelerin yönetim modellerinden sadece biridir. Bu yöntemde halk yönetme yetkisini ya kendisi gerçekleştirir, yani her konu referanduma (halk oylaması) açıktır ya da bu yetkiyi seçtiği temsilcilerine devreder. Böylelikle seçilenlere “millet-vekili” adı verilir, yasama meclistedir, yürütme de hükümet tarafından gerçekleştirilir. Vatandaş sıkıntılarını vekillerine iletir, vekiller de gereken düzeltmeler için gayret eder. Vatandaş beklentilerinin karşılanmadığını görürse, bir dahaki seçimde vekiller değişir. Hatta vekillerin mensup olduğu partiler de seçimi kazanmak ya da kaybetmek biçiminde değişiklikten nasibini alır…

Peki inandınız mı?

Temsili demokrasinin hayal dünyası

Hayatımda bir kere de olsa bir seçim ortamının nasıl olduğunu görmek amacıyla milletvekilliği seçimlerine katıldım. Bu 2007’de yapılan genel seçimdi, benim sorunum devlet memuru olduğumdan üç ay öncesinden istifa etmek ve seçim sonrasında da işime geri dönebilmekti. Üç ay maaşsız kalacaktım, ama bir sorun daha vardı, o da “seçilme / barajı aşma olasılığı olmayan bir partiyi beni listeye koyması” konusunda ikna etmekti. Derken aranan parti bulundu, DSP beni düzeltilmiş listede İstanbul 2. Bölge 12. sıraya koydu. Sonrası iki ay tam beklemeydi, ben işime devam ettim, seçim etkinliği ise sıfırdı. Son ay da her gün işe gelip öğleye dek çalıştım, sonra Taksim’deki Beyoğlu ilçe merkezinde buluşup minibüslerle bölgeye dağılıyorduk.

Yanımda Van eski Valisi Mahmut Yılbaş, elimizde broşürler daha çok kahvehanelere gidiyorduk. Okeye dönen müdavimler bizi önce satıcı zannediyor, sonra da yarı gönüllü dinliyorlardı. Yaz sıcağında bir ay tepemizde “Ak güvercin geliyor” nameleriyle dolandık. Geçen aylarda kaybettiğimiz Sinan Keçeli, “Abi sonuç ilk sandıklarla bile belki olur” dedi. Partinin eskilerinden biri “yüzde 16 kesin de CHP’yi baraj altında bırakmak olasılığımız var” dediğinde, konudan bihaber ben bile yüzde 2’nin büyük başarı olacağını düşünüyordum; velhasıl 0.25’te kaldılar. Konu kapandı ve ben işime döndüm.

Hiç milletvekili tanıdığınız oldu mu?

İşte ondan sonra fark ettim ki benim hayatta tanıdığım hiç milletvekili olmadı, hala daha yok. Millet hesapta kendi vekil adaylarını seçiyordu, ama Anadolu’daki küçük iller hariç, büyük şehirlerde kimin aday olacağını zaten genel merkez belirliyordu. Seçilen vekilin de seçildiği bölgeyle alakası yoktu. Beş yıllık görevle sonsuz ve tam kapsamlı emeklilik, arada kotarılan işler ayrı, ama bana göre en ağırı hala Meclis lokantasında neredeyse bedava fiyata kuru fasulye yiyebilmeleriydi. Herkesin takıntısı farklı işte…

Temsili demokrasinin iflası nasıl gerçekleşmişti? Bir zamanlar küçük nüfuslu merkezlerin, orayı iyi bilenlerinin adaylıklarından oluşan temsili sistem, seçim kampanyasını en çok parayı bastıranın, seçilmesi kesin sıradan yerleşmesine dönüşmüştü. Bu anlatıldığı kadarıyla son seçimde de yaşandı. Seçilenin milletle bir daha işi yoktu, aslında partisinin de oy istemek dışında bir işi olmuyordu. Temsili demokrasi, iletişimin anlık hale geldiği son on yılda geçerliliğini tamamen yitirdi. Bakmayın, Ortadoğu’da esas olan güvenmemek olduğunda hala kağıda mühür basıp oy kullanıyoruz, tabi o da doğru sayılırsa.

Her halükarda pozisyonundan memnun parti yöneticilerimiz var, ama bunların ya da temsili demokrasilerinin bizimle uzun zamandır hiçbir alakası yok, yani eski bir iflastan söz ediyoruz. Peki daha ağırı olabilir mi, sanırım evet, o da demokrasinin toptan iflasıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir