İnsan öyle ya da böyle anlatacaklarının dinlenmesini, yazdıklarının okunmasını ister, ancak bunun pratik karşılık bulması kolay değildir. Günümüzde medya olanakları artmıştır, akıllı telefon sahibi olan herkes bir şeyler paylaşabilir, bunun çok kişi tarafından görülmesi konunun anlaşıldığı sonucuna varmaz. Yayın kanallarının çeşitlenmesi hedef kitleyi böler, yaşamın hızlanması televizyon ekranı karşısında geçirilen süreyi azaltır. Bunun doğal sonucu olarak “gündem” oluşmaz, oluşsa bile bir sonraki gündemle hızla silinir. Akıllı telefonlar gündem oluşumunu kolaylaştırır gibi görünse de ekrandan akanların fazlalığı insanın dikkatinde eksilmeyle sonuçlanır. Videoların önemi de bilgiyi bir zaman aralığında değil, pratik olarak sınırsız bir zaman sürecinde sunmalarıdır. Buna karşılık yine de anlatılanlar hedefine çok nadir erişir. Bir videonun izlenme gerekçesini anlamak bu nedenle önemlidir.
İnsanlar pratik faydayı tercih eder
Peki insanlar neyi izlemek ister, yanıtlanması zor sorudur. Zaman zaman bir vesile konuğu olduğum programların izlenme sayısına baktığımda ortaya çıkan sonuç şaşırtıcıdır. Bana geri dönüşü olduğunu bildiğim programlar bile Youtube verilerine göre nadiren 20 bin izlenme rakamına erişir. Her ne kadar Youtube izlenme rakamlarının ülkemizde gerçeği yansıtmadığı söylense de, eldeki veriler izlenme sayısının anlatılanın ilginç olmasından çok (mesela bir yeni bakış açısı önerisi), izleyicinin kişisel sorunuyla ilişkili olmasına işaret etmektedir. Mesela sindirim sisteminin işleyişi konusundaki bir yorum ya da görüşe karşılık, bir hastalık halinde nasıl davranılması gerektiği daha fazla karşılık bulmaktadır. Eninde sonunda çıkarım açıktır; “insanlar kişisel faydaları olan şeyleri daha çok izlerler”.
Bu durum aslında anlatıcı için üzücüdür, zira izleyicinin teorik içerikten çok pratik çıkarıma, felsefeden çok uygulamaya odaklandığını gösterir. Bir başka ifadeyle izleyici işin esasını değil kendinin tercihini sorgular. Siz istediğiniz kadar (mesela) yoğurdun neden önemli olduğundan bahsedin, izleyicinin derdi sizin olması gerektiğini söylediğiniz yoğurdu nerede ve hangi marka altında bulacağıdır. Öyle ya da böyle bir tüketim toplumu oluşturulmuş, sorgulama ise yönteme değil ürüne indirgenmiştir. Bu anlayış biçimi, iletişim koşulları ne kadar çeşitlense de yeni bir kavramı dinlemeyi gerekli görmemektedir. “Neyse parası verelim, neredeyse getirtelim” düşüncesinden derinlik ortaya çıkamaz.
Hareket bakma sayısını artırır ama algıya erişmez
Peki o zaman ne yapılır, anlatımın biçimini değiştirmek bir yere kadar geçerli yöntemdir, süre kısaltılır, içerik hareketli hale getirilir. İzleyici nedeni bilinmese de “hareketli” ya da “dikkat isteyen” durumları tercih eder. Örnek aslında Instagram paylaşımlarından gelir. Mesela sabit tek sayfalık bir duyuru bin görüntülenme alıyorsa, aynı duyuruyu sadece grafik olarak biçimlendirme bunun sekiz katıyla sonuçlanır. Aynı duyuru sayfasının doğrudan verilmesi yerine parçalanarak hareketlendirilmesi bakma sayısını artırır. Ancak görüntüleme sayısının eyleme dönüşmesi, yani duyurunun görüntülenmesine karşılık çağrıya cevap, toplantıya katılım vb. yine de değişmez görünür.
Bütün bunların en basit sonucu iletişim olanakları ne kadar artarsa algının da o kadar donuklaştığıdır.