İlk düğmenin yanlış iliklenmesi hali çoğumuzun yaşamını da değiştiren bir süreci başlatır. Sadece seçtiğimiz meslek, çalışmaya başladığımız iş değil, girdiğimiz ilişkiler de hep ilk düğmeyle ilişkilidir. Bazen olaylar aslında yanlış olduğunu bile bile başlar, seçeneksiz olmaktan çok genel dinamiğin kırılamaması gibi bir açmaz söz konusudur. Hatta ilk düğme yanlış iliklenmesin diye ceketi çıkarmak girişimleri bile başarılı sonuç vermeyebilir. Düğme genellikle kişinin kendisi tarafından iliklense de ceket başkası tarafından tutulmuş ve çok güzel yakıştığı beyan edilmiştir. Böylelikle olmayacak duaya amin diyerek başlanan çoğu süreç er ya da geç ceketin düğmelerinin koparılması pahasına çıkarılmasıyla sonuçlanır.
Mesele iş ve çalışma hayatı olduğunda düğme ilişkisi kısmen esnek kalır, öyle ya da böyle karşılığı para olarak ödenen bir hizmet söz konusudur, siz işe düzenli gittiğiniz ve aksatmadığınız sürece, halinizden çok memnun olmasanız da düzen sürüp gider. Daha iyisi bulunursa iş değiştirmek nispeten kolaydır, ama bulunmasa bile öfleye püfleye emeklilik elde edilebilir. Buna karşılık insan her zaman “acaba diğer branşı mı seçseydim” ikilemini içinde taşır. Benim onkolog olmam yerine cerrahiyi seçmem de elbette bir olasılıktı, el becerisi konusunda çok da yetersiz olduğumu söyleyemem. Lakin iş aklınıza geldiği zaman daldan dala atlanacak bir durum değildir. Bu durumda iş de kişisel tarihin gerçek-hakikat-doğru açmazına takılır kalır.
Evlilikte yanlış ilikleme
Buna karşılık eş seçimi ya da evlilik kararı tahmin edilenden çok daha zor bir yanlış iliklenmeye neden olur. İlk düğmenin yanlış iliklenmesi olasılığı burada daha güçlüdür, ama geri dönüş kararı almak, yani düğmeleri çözüp doğru iliklemeye çalışmak her zaman mümkün olmaz. Çoğu birliktelik karşılıklı sevgi, ilişkisiyle başlar, genellikle belli bir rutini izler. Karar aşamasının ertesinde aileler tanışır, olabildiğince kabullenmeler gerçekleştirilir, süreç süt liman görünse de yanlış iliklenen düğme varlığını korur. Ancak insan ilişkilerinde bir sorun daha vardır, o da insanların değişmeleri ya da değişmemeleridir. İlkinde olumludan çok olumsuza farklılaşma genel gözlem olsa da, “zaman içinde nasıl olsa pürüzler törpülenir ve uyum sağlanır” beklentisi de o kadar çocuksudur. İnsanlar tek başlarına karar veren saf organizmalar değildir, fikirler genellikle çevre tarafından biçimlendirilir.
Üstelik birlikte geçirilen zaman başkalarının kat ettiği aşamalarla ciddi kontrast yaratırsa başka açılardan da örselenme başlar. Aynı noktadan çıkıldığı sanılan yolculuk kimileri için getirisi çok yüksek bir sürece dönüşürken, ortaya çıkan kontrastın hazmedilmesi kolay olmayabilir. Pembe düşler zamanın etkisiyle önce solmaya, ama sonra kararma başlar. İlk düğmenin yanlış iliklenmesi önce dikkat çekmez, hatayı gidermek için başka düğmeler de yanlış iliklenir, ortaya çıkan tablo artık çok fazla dikkat çekicidir. Bu durumda iki seçenek bulunur, ya katlanarak devam edilecek ya da ceket, düğmelerinin kopması söz konusu olsa bile, çıkarılıp atılacaktır. Bu işte bu en zor aşamadır.
Ceketsizlik hali
Bugün geçmişe bakıp da “keşke” demek yerine ceketi gerektiğinde çıkarmış olmanın istiabını yaşıyorum desem yalan olmaz. İlk denemem işler resmiyet kazanmadan oldu, ama başarısızlıkla sonuçlandı. İkinci deneme için on yıl kaybedildi, sızısı hala zaman zaman akla takılsa da başarıldı. Çoğumuz bir ceketi çıkarırken aslında bir sonrakini sipariş ederek başlarız, ben en azından bunu yapmadım. Ne var ki hangi ceketi denesem uymadı desem yalan olmaz.
İnsanlar kişisel tarihlerini de gerçek-hakikat-doğru çerçevesinde değerlendiklerinde tarihini ve bilimin düştüğü açmazları ister istemez yaşarlar. Olaylar genellikle yanlı değerlendirilir, keser kendine yontar, bunun benim için de geçerli olmadığını söylemek riyakarlık olur. Ne var ki bugün geçmişle barışık kalmayı başarabiliyorsam bu yaptıklarımın doğruluğundan çok bir daha ceket peşinde koşmamamın yarattığı müsterih olma halidir.