Tarih salaklığın bulaşıcı olduğuna dair sayısız örnekle dolu olsa da, araya giren bazı insanlar seyir defterine derin değişiklikler bırakır. Aradan geçen zaman, bu sıra dışı insanların izlerini silikleştirir, hatırlanmalarını zorlaştırır. Oysa onlara kimi zaman gelen bir haberde, kimi zaman girdiğiniz bir binada dolaylı olarak rastlarsınız. Bugün anlayabilmenin yolu onların belki de istemeden açtığı, bugün çaresiz (durulması yasak) otobanlara dönüşmüş patikalardır. İşte John Pierpont (J.P.) Morgan’ın öyküsü de böyle başlar. J.P. 1837’de Connecticut’da doğar, genç yaşında yakalandığı romatizma hastalığı yürümesini biraz güçleştirse ve zaman zaman işlerini engellese de, eğitimini matematik ve finans üzerine alır. 1857’de Londra’da babasının yanında bankacılığa başlar. Ancak hemen akabinde yaşamının merkezini oluşturacak New York’a döner. Kurma, birleştirme ve güçlendirme konusunda doğuştan gelen yeteneği, Anthony J. Drexel’in katkısıyla daha da güçlenir ve Drexel’in dünyadan göçüp gitmesinin ardından 1895’te J.P. Morgan & Co. olarak şekillenir. Yaklaşık beş yıl sonra artık dünyanın sayılı finans şirketinden biridir. Ancak J.P.’nin sıra dışı öyküsü parasının miktarıyla ölçülmez. Kurmak, birleştirmek ve büyütmek için yaratılmıştır. 1893 finansal krizini hazineyi Rothshields’in altın varlığıyla güçlendirerek çözer. Ardından çeliğe yönelir, mevcut küçük kömür işletmeleri ve demir çelik firmalarını U.S. Steel altında birleştirir, doğurduğu şey dünyanın ilk milyar dolarlık şirketidir. Buna dayanarak demir yolları, köprüler ve gemiler yapmaya başlar, başardığı şey çelik endüstrisinin üçte ikisinin kapitalizasyonu demektir.
Her şeyi toplayan, müzeler, kulüpler kuran sıra dışı bir yaşam
1907 banka dolandırıcılığının doruğa ulaştığı yıldır, derin bir finansal kriz kapıdadır. J.P. duruma müdahil olur, dünya çapında bir krizi tek başına durdurur. Yoğun ikna trafiği başarı bulur, benzer sorunların yeniden yaşanmaması için bu kez Federal Rezerv Sistemi oluşturulur. Bir yandan kriz çözmekte, bir yandan yeni yatırımları sürdürmektedir. New York Metrosu kurulmakta, elektrik hatları döşenmektedir (New York’un ilk asansörü de onun evindedir). New York Times’ın kurulmasına öncülük eder, beri yandan telefon ve telgraf kablolarıyla Amerika’yı bir baştan bir başa örer. Dedim ya adeta kurmak için yaratılmıştır, General Electric, ATT, çimento fabrikaları aklınıza gelen ne varsa onun tarafından tasarlanmıştır. Sadece iki girişiminde sorun yaşar; biri, döşenecek kablolara rağmen “elektriği kablosuz da taşıyabileceğini” söyleyen Tesla’dır, desteğini keser. Diğeri ise ilk seferinde batan Titanic’in sahibi White Star transatlantik hattıdır. Battığında aslında gemideki yeri çoktan hazırdır, J.P. o sırada Fransa’da, rahatlamak için sülfürlü kaplıcadadır.
Beri yanda bir koleksiyon tutkunudur; taştan, sanat eserine, ne varsa toplar durur. Bugün şehrinin simgesi olan Metropolitan Sanat Müzesi, Ulusal Tarih Müzesi, Şehir Kulübü ya da değerli taşlarla ilgili olan daha küçükleri, hepsinin kuruluşunu J.P. sağlar. Harvard’ın özellikle tıp bölümüne büyük destekte bulunur. Sözün özü, J.P. “Amerika’yı yapan adam” olur.
“Kapitalist idealizmin” artık unutulmuş abidesi
Bütün bunları neden anlattım, J.P. 31 Mart 1913’te ölür, yani üç gün öncesi onun ölümünün 100. yıl dönümüdür. Bugün finans alanında Amerika’ya gücünü veren adam, ülkesinde asla ve katta hatırlanmamıştır. Oysa New York Metrosu’nun çelik tutunma kolları, New York Times’ın sayfaları ve Brooklyn Köprüsü’nde onun siluetinin izleri durur. Birleştire birleştire genişlettiği patikalar, bugün hiç durmayan bir endüstrinin otobanlarına dönüştü. Topraklarında hiç duman görmeden iki dünya savaşı geçiren ülkesi, onun “kapitalist idealizminden” çoktan uzaklaştı, “sömürgeci emperyalizm” aslında hiç gerçekleşmemesi gereken bir düştü. Çünkü unutmakla cezalandırılmanın bedeli çok ağırdır, sistem ne kadar sağlam olsa da, paraya tapanlar duvar gibi sağırdır. Belki de bundandır, Wall Street bugün de yeni krizlere gebe, yeni bir J.P. çıkartamamak bu dünya görüşünün kaçınılmaz kaderi olarak hatırlanacaktır.