Geçen hafta Uluslararası Şeker Organizasyonu’nun (International Sugar Organization, ISO) artık gelenekselleşmiş kasım ayı toplantısının yirmi birincisini izlemek üzere Londra’daydık. ISO, Dr. Peter Baron tarafından geliştirilmiş bir birlik, özellikle şeker kamışı ve artık ciddi bir yan ürünü haline gelmiş biyoetanol konusunda görüş alışverişinde bulunulan bir topluluğu oluşturuyor. Herr ‘maechtiger’ Baron (kudretli anlamında) topluluğu ilk oluşturduğunda 33 katılımcıyla başlamış, bugün 70 ülkeden 420’nin üzerinde katılımcıya ulaşmışlar.
Toplantıya biz Şeker Kurumu’nun davetlisi olarak katıldık, pancar şekerini Türkiye Şeker Fabrikaları, Pankobirlik ve Konya Şeker temsil ederken, nişasta bazlı şeker üreticileri Pendik, Cargill, Amylum, Sunar ve Tat da toplantıda yer aldılar, tanışmış olmaktan büyük mutluluk duyduk.
Dünyada şeker başlıca şeker kamışı ve pancardan elde ediliyor. Kamış şeker içeriği ve verimi açısından pancara üstünlük gösteriyor, ancak üretim coğrafyasına bakıldığında kamış tropikal bölgelere, pancar ise kara iklimine özgü seçenekler. Kamış dikildikten yaklaşık üç yıl sonra ürün vermeye başlıyor. Pancarı her yıl ekmek gerekirken, kamışı sadece keserek ürünü topluyorsunuz, aynı kökten uzamaya devam ediyor, yani üretim metodolojisi açısından daha basit bir süreç söz konusu. Kamış ve pancara sonradan katılan mısır nişastası bazlı şeker ise (NBŞ) nişastanın parçalanmasıyla ortaya çıkan şekeri kullanıyor. Pancar şekeri üretiminin teknolojisi Almanlar tarafından geliştirilmiş, NBŞ üretimi biyoteknolojiye gereksinim duyduğundan bu çok daha yakın zamanda endüstrileşmiş bir yöntem. Bugün için dünya kamış şekeri üretiminin lideri Brezilya, pancar şekeri üretiminde Rusya, Fransa, Almanya ve ABD’nin ardından biz de beşinci sıradayız (toplam üretimin yüzde 6’sı). Şeker Kurumu Başkanı Dr. Hüsnü Tekin’in verdiği bilgilere göre pancar şekeri üretimi öncelikle ülkelerin kendi gereksinimlerini karşılamak amacıyla gerçekleştiriliyor (A kotası), B kotası güvenlik, C şekeri ise ihracat amaçlı şeker.
Kadayıfın altı zaten kızarmış, mesele kotalı mı olsun, kotasız mı?
Üreticileri her ne kadar “gıda” başlığı altında sınıflasa da, şeker aslında bir gıda maddesi değil, ama çok önemli bir ticaret emtiası. İnsanlar bunu istiyor, çünkü şeker, tüketen herkesi kısa süre de olsa mutlu eden bir “nefs eklentisi”. Avrupa Birliği’nin 2006 şeker düzenlemesinin ardından durumdan memnun olan ve olmayan iki ayrı grup ortaya çıkmış. Kota ticari anlamda bakıldığında istenen bir şey değil, ancak devletlerin kendi üretici ve üretim durumlarını korumaya yönelik bir düzenleyici yaklaşım. Avrupa Şeker Kullanıcıları Birliği’nin (CIUS) Başkanı Robert Guichard kota karşıtlarının sözcüsü, 3000 şirket ve 350 bin kişiyi temsil ediyor. Guichard, kotalara karşı; kotaların endüstrinin rekabet gücünü sınırladığını söylüyor, “Avrupa’da şeker var, ama biz buna ulaşamıyoruz. ‘Kotalar kalkarsa Brezilya bizi şekerde boğar’ diyorlar, bu endüstriye zarar veren bir yaklaşım”. Buna karşılık CGB (Confederation Generale des Planteurs de Betteraves) Genel Direktörü Ekonomist Alain Jeanroy Avrupa’da kapanan 83 fabrikanın ardından 150 bin çiftçinin pancar ekiminden çıktığını, kamış şekeri girişinin yüzde 75 arttığını söylerken daha korumacı bir tutumu savunuyor. Bu iki uç, insanların genel dünya yaklaşımı çatışmasının standart örnekleri, her biri içinde “kendi doğrularını” barındırıyor. Avrupa’nın 2015’te kotaları kaldırma hedefi kimine göre cennet, kimine göre yıkım getirecek. Bütün bunlara karşılık dünya şeker üretiminin bir de yükselen yıldızları var. Bugün için büyük olmasa da gelecekte piyasaları etkileyebilecek üretim odakları Tayland başta olmak üzere, Fiji, Mauritius gibi şeker kamışı yatırımı yapan Hint-Asya-Pasifik Bölgesi, Kolombiya gibi Orta Amerika ülkeleri, Gana, Mozambik gibi Afrika ülkeleri ve onların etrafında yüzen risk bankaları; kotaların varlığı onları da ilgilendiriyor.
Margarinin yağlandırdığını deterjanla temizlemek
Zira biz her ne kadar şekeri bir tat unsuru olarak bellemiş olsak da işin diğer ucunda esas enerji piyasası var. Bu alan Avrupa Birliği’nin kapısını açtığı biyoetanol üretimi, pek çok ülke benzine etanol karıştırılmasını küresel ısınmayı engellemek amacıyla benimsemiş durumda. İşte bu düzenleme şekerin tadını çekici olmaktan çıkarıp “karşı konulamaz” hale getiriyor, yani baştan çıkarıcı yeni bir pazar. Deterjan endüstrisinin ikizi margarine karşılık, şeker endüstrisinin ikizi biyoetanol doğuyor. Margarinin yağlandırdığını nasıl deterjan temizlerse, şekerin yapışkanlığını da biyoetanol siliyor. Görünen şu ki, aslında mesele küresel ısınma, fosil yakıt kaynaklarının tükenmesinin ötesinde, piyasaların gıda eki olarak şekere artık doymuş olması (satürasyon, Afrika’nın durumu ise ayrı yazı konusudur) ve biyoetanolün petrol fiyatlarındaki dalgalanmayı dizginleyebilme kapasitesi. Çünkü kamış uzadıkça uzuyor ve çok tatlı. Dönüştürülebildiği biyoetanol benzin kadar güçlü bir enerji kaynağı olmasa da, kamışın uzaması yeni bir ekonomiyi besleyebilecek kadar hızlı.
Not: Konu hakkında daha detaylı bilgi isteyenler 21-23 Ağustos’ta Fiji’de gerçekleştirilen “2012 Asia Pacific Suger Conference” notlarına internetten erişebilirler.