Hayatımıza giderek daha fazla müdahale eden, biz cebelleştikçe müdahalesi daha derinleşen bir unsur var, buna yapay zeka adını veriyoruz. Aslında yapay zeka işlerin kolaylaştırılması amacıyla geliştirildi, kafa yormak gereken durumların kolaylaşması, mesele Excel işlemlerinin bile “bunları topla” biçiminde sözlü komutlarla gerçekleştirilebilmesi program dilini bilmeyenler için faydalıydı. Derken ChatGPT gibi programlar istenen herhangi bir şeyin, mesela bir ödevin, bir çevirinin ya da araştırmanın çok kısa sürede gerçekleştirilmesini olanaklı hale getirdi. İş bununla da kalmadı, yapay zeka bir sohbet arkadaşı oldu. Konuya dalan bir sevgili arkadaşım önce bunun çok iyi olduğunu söyledi, ama iki hafta sonra düşüncesi değişmişti, yapay zeka arkadaş her şeye benzer cevaplar üretmekten öteye geçemiyordu.
Kelime işlemedeki bu başarı bir süre sonra görüntü işleme aşamasına vardı. Bir vesikalık fotoğraf basit mimik hareketleri de olsa canlandırılabiliyordu, hatta bir sunumda artık aramızda olmayan bir dostumuzu bizatihi dinlerken bulduk. Daha gelişmiş uygulamalar bulanık fotoğrafları netleştirdi, simaları gençleştirdi, yaşlandırdı, olası biçimsel değişikliklerin hepsi mümkün görünüyordu. Böylelikle dünya liderlerinin dans eden görüntülerini servis ettiler. İşin içine sesin de girmesiyle birlikte bu kez bambaşka bir aşamaya erişildi, çünkü ses ve görüntünün eşleştirilmesi sadece gülümsetecek sahneler oluşturmuyor, olmamış olayları olmuş gibi gösterebiliyordu. Bu beceri de kısa sürede yeni bir sahtekarlık yönteminin kapısını araladı; görüntü ve ses eşleştirmesi insanları kandırmanın yeni yöntemi olmuştu.
Bu yapay zeka sahtekarlığından ben de önce kollajen pazarlatılarak nasibimi aldım. Bugüne dek hiçbir markalı ürünü ağzıma almayan ben, neresi olduğunu da çıkarabileceğim bir yerde takviye kollajen anlatıyor ve öneriyordum. Beni tanıyanlar kuşkusuz sordu, böyle bir şey olmadığını öğrendiler. Ancak şişenin içinden çıkan cin bir sonraki aşamada prostat ilacı sattırmaya başladı. Bu kez görüntü eskiydi, senaryoda bir televizyon haberinde “artık sorunu kökten çözecek bir ilaç geliştirdiğim” haberiyle başlıyor, sonra ben görüntüye giriyorum, “başarılı olamazsam 1 milyon dolar vermeyi kabul ettiğimi açıklıyorum.
Ortalamada saçma kabul edilmesi gereken bu iddia anladığım kadarıyla çok kişide karşılık buldu, bunların bir kısmı bana mail ile erişerek, tanıyanlar telefon ederek işin sahtekarlık olduğunu öğrenseler de çok kişi kutu başına bin liranın üzerinde bir bedel ödediler. Bir yakınma maili ise iddia edildiği gibi 60 tablet yerine 30 tablet çıktığı şikayetini iletiyor. Böylelikle bir zamanlar “benim ağzımdan duymadığınız sürece hiçbir şeye inanmayın” söylemim de maalesef geçerliliğini yitirdi, daha doğrusu “doğrudan benden işitmeden inanmayın” biçimini aldı.
Bu sahtekarlıklar artarak sürecek, elbette bambaşka alanlarda itibar suikastı biçimini de alacak. Bana “neden dava etmiyorsun” diye soranlara verdiğim yanıt da açık, “kimi ve hangi adreste?”. Bu tamamen sanal ortamda yapılan, hedeflerine özellikle Facebook üzerinden erişen ve linkle pazarlama yapan bir sistem. Bunun sabit adresi yok, kimin yaptığı da belli değil. Gerçek görüntüye yapay ses eklenerek, aralara başka görüntüler serpiştirilerek hazırlanmış bir kurgu; bunca yıllık muhabbetimize rağmen hala inanılıyorsa esas üzüntüm bu olacaktır.