Cem Yılmaz’ın senaryo ve yönetmenliğini üstlendiği iki ayrı hikayeden oluşan yeni filmi KaraKomik Filmler 2 geçtiğimiz hafta vizyona girdi. Ben ilk filmi izlemesem de gişe açısından bekleneni vermediğini biliyorum. Bu durum elbette bir başarısızlık değil, insanlar artık sinemaya gitmediği gibi, beklentilerini de sığ güldürüler düzeyine indirgediler. Bir film eğer derinlikli bir senaryo ve oyunculuk yerine kaba abartı ve küfür ağırlıklı bir anlatım biçimini benimsiyorsa ortalama seyircinin beklentilerini daha çok karşılıyor. Cem Yılmaz’ın güldürmek açısından bir sorunu zaten yok, ancak ben nasıl algıda “sağlıklı beslenme” olarak yer etmişsem, Cem Yılmaz da ister istemez bol kahkaha anlamına geliyor. Oysa oturup karşılıklı sohbet etmeseniz bile, sadece söyleşilerden yansıyan çok daha fazlası var, zira Cem Yılmaz bir sanatçı. G.O.R.A., A.R.O.G gibi iyi gişe yapan önceki mizahi filmlerinin aksine bu film kara mizah olarak adlandırılamayan, o nedenle adı isabetle seçilmiş “kara komik” bir üslup taşıyor.
Sirk aynası özelliği taşıyan iki hikaye
Filmin ilk hikayesi romantik ve kendi halinde bir taksicinin, bir kızla gerçekleşmesini bütün kalbiyle dilediği bir kızla birliktelik hayalinin “tımarhanede” sonlanan kara komik öyküsü. İyi bir kurgu, garip tesadüfler ve Özkan Uğur ve Cem Davran’ın aslına yardımcı rollerde olmalarına rağmen sergiledikleri performanslarıyla anlatım layıkıyla başarılı. İkinci hikaye ise köyden çıkan bir gencin yetenek yarışmasına kazanmak için hayallerinin peşinden gitmesini anlatıyor ki, “kara komik” ne demek çok daha iyi anlıyoruz. Film aslında evlenme, kayıp aranması ya da yetenek yarışı gibi “reality show”lara, daha doğrusu toplumun bir şekilde televizyon ekranın görünüp ünlü olmak saplantısına eleştiri getiriyor, yardımcı oyuncular bu kez Çağlar Çorumlu ve Özge Özpirinçci. Filmin finali beklenenin de ötesinde; aslında gerçekliğin ifadesi, “kapkara komik.” Her iki filmin sonunda da damağınızda aynı tat kalıyor, bu eğlenme, gülme ya da haz değil, bitter çikolata tadı, elbette severseniz.
Biri bir şey iyi yaptığında önce zanaat olur, ama bunu süslemeyi başarıp dıştan bakanı da içine katmayı becerdiğinde iş sanata dönüşür. Ne var ki dıştan izleyicinin getirdiği bir dezavantaj da kendiliğinden doğar, “iş ve icra eden” artık birlikte anılmaya başlarlar. Bu durumda Cem Yılmaz’ın kaderi de güldürü ustası olmaktır. Oysa sanatçının bakışı zaman içinde, ister yaşına, ister yaşadıklarına verin değişir. Peter Sellers’ı hafızamızda yer ettiren karakter Müfettiş Clouseau’dur. Oysa Sellers, aynen Charlie Chaplin gibi, sakar müfettiş karakterinin güldürme becerisinden fazlasıdır. Nitekim onun oyunculuğu da Being There ya da Dr. Strangelove ile doruğa ulaşır; kara mizah unsuru taşıyan bu iki film aslında Seller’ın da ifadesidir.
Damakta kalan bitter çikolata tadı
Mizah söz konusu olduğunda en iyi malzeme toplumda ya da sokaktadır. İşi iyi yapsın diye araba tamircisine övgü düzmek, konum kazanmak için yaltaklanmak, kızı tavlamak için şekilden şekle girmek gibi bu coğrafyaya özgü günlük yaşam, cehennemin kapısındaki zebaniye “sizin de işiniz zor” denmesiyle karşılık bulur. Bunlar bizi her zaman güldürür, çünkü bizim yansımamızdır. Ama mesele sanat olduğunda icra eden de zamana tabidir. Nitekim Cem Yılmaz da kabuk değiştirerek ustalaşacaktır. Eğlenceli iki saat geçiririz diye giderseniz istediğiniz köpüksü lezzeti bulamazsınız; oysa toplumu bir de kara komik görmek istiyorsanız adres doğrudur, damağınızda hiç unutmayacağınız bitter çikolata tadı kalacaktır.