Aslında böyle bir yazıyı yazmak için belki de erkendi. Lakin İstanbul Tıp Fakültesi’nin 2009 Mezuniyet Töreni’nde konuşan Dekan Mehmet Bilgin Saydam, konuşmasına “hekimlik aslında kutsal değildir” diye başlayınca başlık da kendiliğinden oluştu: “Kutsallık kavramı üzerine kısa bir deneme”. Dr. Saydam klasik söylenenlerin aksine, derinlemesine felsefe yaparak, aslında gerçekten üniversiteye yakışır bir konuşma gerçekleştirdi. Zaten bu satırlar da cevaben değil, sadece ilk cümleden hareketle kaleme alındı.
Etimoloji sözlükleri kutsal kelimesini “takdis edilmiş, bereketli” olarak tanımlar. Lakin takdis etmek nedir diye baktığınızda da “kutsama” karşılığını bulursunuz. Türk dilinin etimolojik kökenini araştıran en ciddi çalışma ironik biçimde merhum Tietze’ye aittir. Ne var ki Tietze’nin sözlüğü zamansız vefatı yüzünden A-E arasında kalır. Piyasada bulacağınız ortalama bir sözlük altı-yedi yüz sayfalık ortalama bir kitap boyutundayken (ve yukarıdaki kolaycılıktan mustaripken), Tietze’nin A-E arası bir Meydan Larousse cildi boyutundadır, artık farkı lütfen siz anlayın. Yani kaynaklar kısıtlıdır; olduğu kadarına bakarak kutsallık kavramını ben en azından “tanrıyla ilişkilendirilmiş” ya da “tanrı eli değmiş” olarak anlıyorum. Aslında ikincil anlam olarak verilmiş “bereket” karşılığı bir pagan bağlantısına işaret etmekte. Bunlar açıklamanın kelime kökenine ilişkin detaylardır.
Ancak kutsalın ne olduğunu açıklamaya çalıştığınızda ve hekimlik gibi kutsallık atfedilen diğer meslekler/durumlarla ister isteme bir karşılaştırmaya gitmek zorunda kalıyorsunuz ki, kavrama ulaşabilesiniz. Mesela bir örnek öğretmenlik (öğretmek), bir diğer örnek askerlik (vatanı için görev yapmak), çok daha kolay örnekler olmasına rağmen din adamlığı, annelik (nedense babalık değil); bunların hepsi de kutsal olarak nitelendirilmiş örneklerdir. Hele hele sol görüşün mottosunu oluşturan “emek kutsaldır” nitelendirmesini dikkate alırsanız iş daha da karışmakta. Çünkü karşı tezi (hiçbir şeyin kutsal sayılamayacağı) oluşturmak çok kolay. Hekimlik kutsal değildir, çünkü bir meslektir, bilen herkes tarafından ücreti karşılığında uygulanır. Aynı şey öğretmenlik için de geçerlidir, askerlik için de ve elbette işçi için de. İşçi de çalışmasının (emek) karşılığında ücret alır. Eh madem öyle, kalifiye, deneyimli olanları daha üretkendirler ve daha fazla ücret alırlar. Ama hele hele ekonomik kriz varsa, serbest piyasa ekonomisi işler, daha da ucuza satın alınabilirler. Anneliğin kutsallıkla zaten hiç ilişkisi olamaz, madem doğurmuştur, elbette bakmakla da yükümlüdür, dahası yaşlanınca da çocuğu ona bakar gibi bir mantık da kolaylıkla işletilebilir. Gördünüz mü vardığım noktayı, aslında kutsal kavramını yıkmak ne kadar da kolaymış! O halde nedir kutsal olan? Külliyen mi yoktur, yoksa biz mi görmek istemiyoruz? İşte buradan sonraki safiyane kendi düşüncelerimdir, orijinal olmayabilirler, aynı görüşü paylaşan başkalarını da okumuş olabilirsiniz, ancak apartma olmadığında samimiyim.
Bir şeye kutsallık atfedilmesinin bence sadece iki nedeni vardır; insanla ilişkili olmak ya da tanrı rızası için yapılıyor olmak. Bu görüşün devamını getireyim, kendilerinin çoğu bilmese ya da anlamasa da insanlar kutsaldır (ister yaratılmış olduklarını varsayın, ister evrilmiş), çünkü “akıl ve adalet sahibi olanlar”, bu kavramı “cins, ırk, milliyet” farkı gütmeksizin diğerlerine atfederler. İnsanla ilişkili ve insana dair olan her şey de aynı gerekçeyle doğal olarak kutsaldır. Hekimlik, öğretmenlik, askerlik (insanların yaşadığı yeri koruyor olmak anlamında), annelik (insan dünyaya getirmek ve yetiştirmek anlamında), emek üretmek (insan için çalışıyor olmak anlamında) elbette kutsaldır. İnsanı yüceltmek anlamında (en başta hayvanları ve doğayı korumak) yapılan her şey fazlasıyla kutsaldır.
Burada elbette ayrım noktası niyettir. Bir hekim mesleğini hastasını iyi etmek için değil de menfaat elde etmek (ihtiyacından daha çok para kazanmak, başkasının kötü durumunu kullanmak) için uygular hale geldiğinde artık kutsal değildir. Bir öğretmenin amacı bilmeyene öğretmek değil de çıkar sağlamak haline geldiğinde artık kutsal sayılamaz. Bir asker ülkesini korumak için değil de yeni topraklar fethetmek amacıyla savaşıyor ve ölüyorsa o da kutsal olamaz. Bir din adamı bilgisini ve konumunu bambaşka amaçlar için kullanıyorsa kendine tamamen ters düşmüştür. Emek işi yüceltmek değil de hakkından çoğunu talep etmek için çabalar hale geldiğinde o da kutsal kalamaz.
Yukarıdaki saymaya ve açıklamaya çalıştığım kavramlar dini öğretiden de kaynak almazlar. Halis (gnostik) din bunların derleyip toplayıp yeniden sunar. Ancak kavramların aslı insana aittir, (malum, Kitap insana indirilmiştir, yani ilk önce kelamı anlayabilecek insan var olmalıdır). Hatta insanın yaratılmış ya da evrilmiş olmasıyla da ilişkili değildir, sadece ve sadece “insan” (akıl ve adalet sahibi, kamil) olmasıyla ilişkilidir, “insanlık” dediğimiz mefhum yaşadığı sürece de geçerliliklerini sürdüreceklerdir.