İnsan bazı kelimeleri çok fazla kullanır, ama gerçek anlamını bilmez, maneviyat da görüldüğü kadarıyla bu kapsam içinde yer almaktadır. Kelimenin sözlük karşılığı aslında basittir, “maddi olmayan her şey” olarak tanımlanır. Ama kullanıma geldiğinde “maneviyatını bozmak, maneviyatın derin olması” gibi deyimler çok sık geçse de bunların ne olduğuna dair iyi bir açıklama bulunmamaktadır. Bir şeyin olumlu anlamda derin olması hedefleniyor, üstelik bunun bozulabileceğinden bahsediliyorsa, örneğin maddi bir karşılığı olmayan kötü niyet de maneviyat kapsamında girer görünür. Birine karşı içten içe husumet beslemek, bir diğerinin başarısını kıskanmak gibi düşünce biçimleri de uygulama karşılıkları olmadıkça maddi bir özellik taşımazlar, dolayısıyla maneviyat kavramı kastedilen anlama erişmez. Bu aynen birinin iyi niyetli olması, kanaatkar olması gibi uygulama olmadıkça olumlu olduğu düşünülen düşüncelerin de maneviyat açısından bir katkısının olamayacağı anlamını taşır. Dolayısıyla maksat olumluluk ise, maddi olmayan her şey de olumluluk içerisinde yer almaz.
Tanımdaki yetersizlikler
Günlük kullanımdan algılandığı kadarıyla maneviyattan kast edilen yaratıcı güç inancı ve iyiliğe olan eğilim, olumlu düşünme yetisinin dışına taşar görünmemektedir. Bu özellikler çoğu insanda doğal olarak bulunur, insanların büyük bölümü yapabildikleri kadarıyla ibadetlerini uygularlar, akla gelen olumsuz düşüncelerden kurtulmaya çalışırlar, iyilik halinin olmasını bir genel umut olarak dile getirirler. Ancak dünyanın gidişatına bakıldığında da ya dilekler kabul olmamakta ya da maddi / eylemsel uygulaması olmayan maneviyat pek de bir işe yarar görünmemektedir. Beri yandan maneviyat için yaratıcı güç inancının olması da şart görünmemektedir. Dindar görünenlere karşı ateistlerin daha insancıl yaklaşımı bulunabileceği çoğunluğun kabulüdür. Yetersizi ya da engelliyi koruma güdüsü insan dışındaki canlılarda da hiç yok değildir. Bizim maddi olarak tanımladığımız bir mülk ise, köpekler bulundukları alanı korumak açısından çok daha fedakar davranabilir.
O halde maneviyat için tanım canlılık kavramının dışına çıkmalıdır, hayvanda maneviyattan söz edilmiyorsa, bu beceri doğrudan insanla ilişkili olmalıdır, zaten “sonra yerim, kış gelince bunları tüketirim” gibi güdü ya da mantıkla açıklanabilen eylemleri bir tarafa koyarsanız, maddi değer atfedilen ne varsa aslında doğrudan insanla ilgilidir. Maneviyat insanın sahip olabileceği ya da derinleştirebileceği bir kavram olmak orundadır. O zaman kavrama diğer açıdan bakmak meseleyi çözmek için bir başka olanak sunar, bu da en basit haliyle maddi olanın reddedilmesidir. Bir diğer yaklaşım yaratılışla ilgili olaylar silsilesinin başa sarılması olabilir. Cennette maneviyat diye bir kavram olmayacağı da varsayılabilir, orası bir yandan her şeyin başlangıcı, öte yandan da ümit edilen, yani maneviyatla erişilmeye çalışılan nihai noktasıdır.
Hikayenin başlangıcı
Bu çözümlemenin ilk eylemi göründüğü kadarıyla elmanın yenmesidir, elma yenmesi istenmeyen unsurdur, yasak olarak değil, daha çok bilinç kazanılmasının engellenmesi olarak sembolize edilir. Her şey verilmiştir, ama elma verilmemiştir, her kim cesaretlendirdiyse ya da kandırdıysa fark etmez, onun koparılıp alınması aslında çalma eylemidir. Buradan çıkan ilk sonuç da kendinin olmayanı almamak, hak etmediğini istememek, verilenlerle yetinmek, yani kanaattir. Nitekim elma yendiğinde çıplaklık durumu anlaşılarak yaprağa sığınılır. Buradan çıkan sonuç ise çıplaklık olmaz, bu zaten mevcut haldir, rahatsız eden şey utançtır, dolayısıyla ikinci unsur da ortaya çıkar, yani utanılacak bir şey yapılmamalıdır.
Bu olaylardan sonrasında ise insan artık dünyadadır, eski sınırsız ve sorumsuz şartlarından uzaklaştırılmıştır. Konuyu irdelemeye dünyadaki halini dikkate alarak devam edeceğiz.