Bu hafta yazı olmasın;
“Nerden baksan tutarsızlık,
Nerden baksan ahmakça” (*)
herkesin her şeyi bilip de kimsenin asla konuşmadığı ülke ortamında,
insanı, hayvanı, ağacı sevmeyip, çiçekli fayansla örttükleri betondan dünyalarının,
iktidarı, muhalifi, etnikçisi, ırkçısı, kımılı,
ya da gösteriş gereği girip çıkıp, yatıp kalkanı,
bir kereden bir şey olmazcılarının,
“Tek hurmayla beslenen peygamber” ve “yamalı cübbe giyen Ömer” hikayeleriyle halkı kandırıp, kendilerine saraylar inşa ettirenlerinin (**) bile seslerini kestiği,
ve hatta kılıç çektiler diye höyküren kalemlerinin,
içlerinde kalan son vicdan kırıntılarının eseri olsa gerek,
görmezden gelemedikleri bir masume,
ve briketten mezarının üzerinde,
göğe hala gülümseyerek bakan kırmızı pelerinli ayısının hürmetine
sadece eski bir şiir olsun… (***)
Küçücük bir bakışın
Çözer beni kolayca
Kenetlenmiş yapraklar gibi
Sımsıkı kapanmış olsam
Yaprak yaprak açtırırsın
İlkyaz nasıl açtırırsa
İlk gülünü gizem dolu
Hünerli bir dokunuşla
Hiç kimsenin yağmurun bile
Böyle küçük elleri yoktur
Bütün güllerden derin
Bir sesi var gözlerinin
Başedilmez o gergin
Kırılganlığınla senin
Her solukta sonsuzluk
Ve ölüm…
(*) Başım Belada, Yusuf Hayaloğlu
(**) İranlı ünlü düşünür Ali Şeriatî
(***) Yağmurun Elleri,e. e. cummings, Türkçesi: Barış Pirhasan
#😓😥😓