Okulların açılmasıyla birlikte çocukların beslenme sorunu yeniden gündemimize oturacak. Lütfen “bizim okul zaten yemek veriyor, dahası kantin de var” diye düşünmeyin. Geçtiğimiz yıl yaşadığımız birkaç ciddi durum, okullarda bir beslenme sorunu yaşandığını açık bir şekilde ortaya koydu. Bu okulların her üçü de tanınmış kolejler, bulundukları bölge de aslında yiyecek bulmak açısından son derece zengin, balıktan böreğe her şey var. Gelin görün ki çocuklar doğal olarak öğlen dışarı bırakılmıyorlar; okulun yemek kalitesiyse yetersiz. Okulların yemek seçimi biraz karışık bir durum, büyük olasılıkla asgari dengeli beslenmeyi sağlayacak en ucuz bileşim üzerine kuruluyor. Seçim maliyet üzerine kurulduğunda çocuğun karnının doyurulması sorun değil, ama ihtiyacı alabilmesi çok düşük bir ihtimal oluyor. Malum, annelerin çoğu çalışıyor, sabah istenen kalitede bir kahvaltı yetiştirilemiyor, kantinin kahvaltıya sunduğu seçenek ise uyduruk kaşarlı tost ve kutu meyve suyu. Öğlen iki kap vasat yemek, akşam da yenilen yetersiz kalırsa büyüme çağındaki çocukta ciddi bir eksiklik ortaya çıkıyor. Benim gördüğüm her üç örnek de ne olduğu anlaşılamayan otoimmün hastalık (kendi kendine bağışıklık yanıtı) tabloları olarak ortaya çıktı, her üçü de arkadaşlarımın çocukları. Uzun bir hastane döneminin ardından doğru düzgün beslenmeye geçince düzeldiler, ama yaşadıkları derin travmayı bir daha hayatları boyunca hafızalarından silemeyecekler. Çocuğu yetiştirin, çalıştırın, en iyi okullara gitsin, saçma sapan bir hastalık tablosuyla bütün hayatı değişsin, değer mi?
Çocuğun tat duygusu koşullanmaya özellikle açıktır
Bakanlıkların okullarda çıkan yemekleri ne kadar kontrol ettiği zaten bilinmemekte. Oysa çocukların büyüme dönemi tatları da henüz yeni öğrendikleri çağa karşılık gelmekte. Sindirim sistemi anatomik yapı olarak ağızdan başlar görünse de, insan sindirim işlevi görme, koklama ve hatta düşünmenin de kontrolünde olan karmaşık bir yapı (1). Bu algı sisteminin gelişmesi çocuğun olgunlaşmasıyla ilişkili, koku ve tadın öğrenilmesiyle birlikte geleceğe yönelik kurgulanıyor. Dolayısıyla çocukların tat ve koku açısından nötr, içerik açısından yetersiz endüstriyel gıdayla tanıştırılmaları ileriye yönelik sadık müşteriler oluşturmanın da anahtarı oluyor. Eğer yetişmekte olan kuşağı aşırı işlemden geçmiş, tat ve koku unsurunu yitirmiş gıdalar tüketmeye alıştırırsanız, bu ilerde de devam edecek öğrenilmiş bir davranışa dönüşür (2). Velileri uyarmamızın özel nedeni de işte budur, çünkü okullar çocuk tarafından kolay kabullenilen tat olarak nötr yiyecekleri tercih ederler. Sağlıklı bireyde gıdanın alınması isteğine iştah adı verilir ve kişinin iyilik halini gösteren en temel işlevlerinden biridir. Buna karşılık çocuk belli yiyeceklere karşı ret, ama belli yiyeceklere karşı da özel istek gösterir, tadı nötr olan yetersiz içeriği kabullenmesi ise çok daha kolaydır (3).
En doğrusu yemeği sefer tasıyla evden yollamak
Yiyeceğe karşı bu özel istek hali aslında hamilelikte aş erme durumu için de geçerlidir. Benzer özel istek durumu sağlıklı bireylerde de ortaya çıkar. Bütün mesele, bu özel istekleri ‘haz kavramından’ ayırabilmektedir. Zira istek bir gereksinimin karşılanmasına yönelik olarak ortaya çıkar, haz ise geçici bir keyif alma durumunun karşılanmasıdır. Gerçek istek karşılık bulduğunda ortadan kalkar, hazza yönelik istek ise tekrarını talep eder. Günümüz endüstriyel yiyeceklerinin, kantinlerinin, özellikle atıştırmalık olarak adlandırılan cips, kraker gibi sınıfları haz duyusunun uyarılması üzerine geliştirilir. Bu aslında bilimin kötüye kullanılmasıdır. Çünkü çocukların hangi tatlara özel bir ilgi gösterdikleri, bunun nasıl geliştiği aslında hiç araştırılmamış bir konu değildir. Endüstriyel gıdanın dayanak noktası da bir şeyi damak tadına uygun hale getirmektir (palatibility). İnsanlar hayvanların aksine nelerin yenilebilir olduğunu duyularıyla anlayamazlar, sadece nelerin bozuk olmadığını saptayabilirler. Buna karşılık hayvan nelerin yenebilir olduğuna dair doğuştan gelen bir yetenek sahibidir. Hayvanın bu özelliği nasıl kazandığı açık değildir, ancak insanın duyularını ‘tüketiciyi bilgilendirme kampanyaları’ kapsamında iyice kaybettiği açıkça görülmektedir. Bu durumda ne yapmamız gerektiği aslında ortadadır, çocuklara sefer tasıyla evde hazırladığınız yemeği vermeniz en doğru yaklaşımdır.
Kaynaklar: (1) Krimm RF. Factors that regulate embryonic gustatory development. BMC Neurosci 2007; 8 (Suppl 3): S4: 1-18.
(2) Hill DL. Neural plasticity in the gustatory system. Nutr Rev 2004; 62: S208-S217.
(3) Harris G. Development of taste and food preferences in children. Cur Opin Clin Nutr Metab Care 2008; 11: 315-319.