İstanbul’un Sirkeci, Karaköy, Pera ve Taksim hattında gelişimi sadece bir imar dönemi olarak algılanmamalıdır. Şehir 1900’lerin başlarında olağanüstü bir sosyal hareketlilik gösterir. Beyoğlu hattında yirminin üzerinde tiyatro, gösteri merkezi, hatta yeni yeni başlamakta olan sinemalar yer alır. Yeni şehrin diğer ucu olan Taksim’de Şehir Kulübü bulunmaktadır. Bugün han olarak bildiğimiz binalar aslında hanlık özelliklerini içine atlı arabaların girebilmesinden kazanır. Elhamra ve Atlas Pasajları bunların bilinen iki örneğidir. Dönemin en iyi bilinen gösteri merkezlerinden biri Naum Tiyatrosu’dur, Saint Antoine Kilise’sinin içinde bulunduğu alan ise Concordia Tiyatrosu olarak bilinir. Aynı yüzyılın sonlarında çıkan iki büyük yangın sonrasında cadde bugünkü görünümünü alırken, Naum Tiyatrosu günümüzde Çiçek Pasajı olarak adlandırılan Cite de Pera’ya dönüşür. Yanan kilise binası yeniden yapılır, ama cephe caddenin genişlemesi için bir miktar geri çekilir ve bugünkü halini alır.
Şehir kültürünün zirve yılları
Sosyal hayat çok canlıdır. Yeni açılan yabancı ülke temsilcilikleri sık sık davetler vermekte, bunların bir kısmına Padişah da katılmaktadır. Abdülaziz’in Naum Tiyatrosu’nda şahsına özel bir locası vardır. Avrupa’dan gelen topluluklar çoğu kez turnelerinin ilk gösterini İstanbul’da başlatırlar. Bugün Tepebaşı olarak bilinen alan, Tünel’in kazılması sırasında ortaya çıkan toprakla doldurulur, bu bölgede Belediye Tiyatrosu ve parkı açılır. Yabancıların İstanbul’a olan ilgileri çok yoğundur, ancak konaklama açısından yeterince iyi otellerin sayısı sınırlıdır. Bugün Tokatlıyan İş Merkezi olarak bilinen bina dönemin en iyi otellerinden biridir, bunu Şark Ekspresi güzergahının İstanbul’dan geçirilmesine karar verince yapılması kaçınılmaz olan Pera Palas izler. Taksim’de ise (günümüzde Bosphorus Otel olarak bilinen alan) Park Otel açılır.
Elektrikle aydınlatmanın gelişi
Bu dönem aynı zamanda dünyada sanayi devriminin gerçekleştiği ve dünyanın elektrik aydınlatmasıyla tanıştığı yıllara karşılık gelmektedir. İstanbul’da ilk elektrikle aydınlatma Yıldız Sarayı’nda uygulanırken bunu Pera bölgesi izler. Binaların aydınlatılmasının ötesinde, sokakların aydınlatılmasında da elektrik kullanılmaya başlanır. Padişah’ın Pera’ya geleceği akşamlarda bu kurala çok büyük bir titizlikle uyulur. Sokaklar düzenli temizlenmekte, bu bölgede bulunmakla birlikte modern bir şehir yapısıyla bağdaşmayan işletmelere başka yerler gösterilmektedir. Karaköy civarında olan mandıra (Galata süt yolu demektir), günümüzde İngiltere Sefareti’nin karşısına düşen (Hacopulo Pasajı civarında olduğu tahmin edilmektedir) alanda bulunan balık pazarının da yeri değiştirilir.
Bin dokuz yüzlerin başları dünyanın karışık olan savaşlar döneminin etkilerini daha yoğun biçimde yaşamaya başlar. Rusya’da Bolşevik Devrimi’nin gerçekleşmesi, öncesi ve sonrasında Beyaz Rus olarak adlandırılan Çarlık ordusunun subaylarının göç etmeleri de İstanbul’un sosyokültürel yapısını ciddi biçimde etkiler. Taksim Maksim’i caz kulübüne dönüşür, bu gazinolar dönemini de yaşayacak olan mekanın günümüzdeki halinin başlangıcıdır. Sayısız pastane, restoran menü içerikleriyle Avrupa başkentlerinde bulunabilecek her şeyi sunar.
İşte “İstiklal Caddesi’ne kravatsız çıkılmazdı” denen dönem bu yıllardır.