Öğrencilerime anlattığım derslerin başlangıcı neredeyse istisnasız Adem ve Havva’nın elmaya uzandığı anı betimleyen bir tasvirle başlar ve sorarım: “Elma neden yasaklanmıştır?” Birazdan tıpla ilgili bambaşka konular irdelenecek olsa da bu soru onları şaşırtır, ama genellikle umduğum yanıtla karşılanmaz. Elma konuyu iyi bildiğini düşünen öğrencilerin imgesinde de sınanmayı çağrıştırır ve yasakla ilişkilidir.
Verilmesini umduğum “elma bilincin ifadesidir, onu yemek çıplaklık algısını doğurur” yanıtını bugüne dek doğrudan veren çıkmadı. İrdeleme “içine düşülen yeryüzünün de aslında tıbba yeni başlayan öğrencinin kendi konumunu algılamadaki zorluğuna benzediğini” betimleyen orman görüntüsüyle devam eder. Daha önce kimsenin görmediği bir ormanda aslında isimler bile yoktur; insan, konumunu algılayabilmek için yüksek bir yere tırmanmak zorundadır.
Günümüzün artan imkanları ne kazandırdı?
Bilim okuru olmak, yukarıda kısaca değindiğim konum sorunundan fazlasıyla nasibini alır. Bir şeyi okuyarak öğrenmek günümüzde bilakis çok kolaydır, internet baş edemeyeceğiniz boyutta bilimsel ya da popüler bilgi sunar. Öğrenmek arzusunda olduğunuz konulara, bundan sadece yirmi yıl önce, “yazarına mektup yollayarak bir nüsha istemek dışında” erişim olanağınız yokken; günümüzde bilimsel makalenin ötesinde, konuya ilişkin onlarca video anlatımı bulmak, hatta ilgili üniversitelerin derslerini bile akıllı telefon ekranından izlemek mümkündür.
Otuz yıl önce bilimsel bir konuda erişebileceğiniz Türkçe kitaplar, dersler için yazılmış olanlarla kısıtlıyken, günümüzde neredeyse her konuda yazılmış onlarca eser mükemmel çevirileriyle kitapçılarda yerini bulur. Okuyarak öğrenmek isteyenler için artık neredeyse sınır yoktur. Buna karşılık bilimsel bilgi arzının yüksek olması yeni bilgilerle donanmak isteyenlerin talebinde orantılı bir artış sağlamak şöyle dursun, bilakis paradoksal bir azalmayla karşılaşır. Popüler bilimsel kitaplar günümüzde kitapçılarda reyon oluşturacak çeşitliliğe varır, ancak konunun özellikle takipçisi olması beklenen akademisyenler cenahında pek az ilgi görür.
Camdan gazete fırlatılan zamanlar
İmkan çokluğunun neden okuma, yazma, ama çok daha önemlisi merak azalmasıyla sonuçlandığı ise irdelemeye değer bir çelişkiye dönüşür. Çocukluğumun sömestre tatillerinde Ankara’ya trenle giderken, köy çocukları trenin yavaşladığı yerlerde “gazete” talebinde bulunur, yolcular okumuş oldukları gazeteleri camdan fırlatır, köyler de günlük haberleri okuma olanağı bulurdu.
Bugün köy ve şehrin arasında ki “bilgiye erişim uçurumu” tamamen ortadan kalktı. Cep telefonu erişiminin olduğu her yerde istisnasız her şey var, ama faydalanana ne kadar kaldı bu tartışmalı. Ben BBC dinleyerek mükemmel İngilizce öğrenmiş insan gördüm, ama Instagram’da bile var olan gramer testleriyle ilgilenip eksiğini gidermeye çalışan görmedim. Etrafımda edebiyat okuyan kalmadı, genellemeye gidersek her hafta onlarca kitap yayınlanmasına karşılık yüzüne bakan sayısı artmadı.
Nitekim tren güzergahında gazete diye bağıran çocuklar artık yok, ama artık trene binerken gazete alan da pek yok.