Prof. Dr. Erkan Topuz’u sanırız artık tanımayanınız yoktur. İstanbul üniversitesi onkoloji Enstitüsü’nün müdürüdür, klinik onkologdur. Lakin kendisinin tanınma aşamasına ulaşması daha çok televizyonlarda verdiği kanserden korunma konusundaki bilgilere ve bunları aktarış biçimine dayanır. Konuşma tarzı kanserden korunma ve sağlıklı yaşama konusundaki doğruları açıkça ifade eder, lafı dolandırmaz, bu nedenle haklı olarak iddialıdır. Zira Prof. Dr. Topuz, Türkiye’nin en iyi onkoloji enstitüsü olan İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü’nü temsilen konuşur. Mesajları bilimsel detaydan arındırılmış, açık ve net olmak zorundadır. Lafı uzatıp dolandırmaz, hatalı olabilecek bilgileri eler. Anlattıkları “pazarlık unsuru olabilir” nitelikte değildir, çıkar gözetmez ve samimidir. Bu nedenle büyük ölçüde doğrudan kabul görür, sadece hastalar tarafından değil, sağlıklı bireyler tarafından da ilgiyle izlenir. Söylediklerinin bir kısmının gerçekleşebilmesi için çevre algımızda köklü bir değişiklik gerekse bile, Prof. Dr. Topuz doğru bildiğini söylemekten geri durmaz.
İnternet ortamında bir süreden beri dolaşan bir eleştiri mektubu bulunmakta, söz konusu mektup kısa bir süre önce bize de ulaştırıldı. Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Toksikoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ali Esat Karakaya tarafından yazılan bu mektup, Prof. Dr. Topuz’u “halkı paniğe sevk etmek, bilimsel verileri çarpıtmak ve konuşmalarında narsistik gerekçelerle etik dışına taşmakla” itham ediyor. Bu eleştiriler aslında kişiye yönelik, ancak mektup kamuyla paylaşıldığından ve Prof. dr. Topuz’u da herkes tanıdığından ister istemez bizim de ilgi alanımıza girdi. Tarafları eleştirmek ve kamuyu bilgilendirmek durumundayız.
Bilginin eksik olduğu yerde temkin ilkesi esastır
Öncelikle Prof. Dr. Topuz’dan başlayalım. Doğrusunu isterseniz, programların hiçbirini uzun uzadı seyretmedik, ancak değişik vesilelerle bize akseden örnekleri eleştirecek olursak, Prof. Topuz’un açıklamalarında yanlış bir nokta bulunmamaktadır, bunu bilimsel algımız doğrultusunda net olarak söyleyebiliriz. Evet, Prof. Topuz çok zor olan bir yaşam algısını dile getirmektedir, etrafımızın bu kadar çok kimyasalla kuşatılmış olduğu bir ortamda, kolay kolay kaçınamayacağımız etkilerden bahsetmektedir, bunların değiştirilmesi zordur. Uyardığı başlıkların (sentetik yaşam, endüstriyel tarım) yerine konabilecek doğru seçeneklere (doğal gıdalar, yeniden geleneksel seçeneklere yönelme) ulaşmanın emek gerektirmesi, zaman zaman paniğe neden olmakta ve dinleyenlerin bir kısmını “gerçeğin reddi” aşamasına getirmektedir. Ancak söylediklerinde en küçük bir yanlış payı bulunmamaktadır, uygulamak için çaba göstermeğe değer uyarılardır.
Doğal olan seçenek, en doğru seçenektir
Prof. Dr. Karakaya bir toksikologdur, klinik uygulamadan uzaktır. Mektuptan anladığımız kadarıyla bir şeyin kanser yapıcı olma özelliğini ABD kaynaklı sınıflandırmalara dayandırmaktadır. Ancak dikkatinden kaçan bir nokta bulunmaktadır ki, hayatımıza girmiş yaklaşık yüz bin kimyasalın hemen hemen hiçbirinin kanser yapıcı özelliği konusunda zaten bir veri bulunmamaktadır, bu yoksunluk olmadığından değil, araştırılmamış olmasındandır. Zira kimya çok hızlı gelişen bir alandır ve yeni bulunan sentetik bir maddenin insan ve çevre üzerindeki uzun süreli (kanser yapısı) etkilerinin incelenmesi asla mümkün değildir. Bu nedenle önemli olan temkinli davranmak, yani bilimsel sağduyuya uygun hareket etmektir. Bu nedenle aslında Prof. Dr. Topuz’un heyecanlı konuşma tarzı dışında eleştirilebileceği bir nokta bulunmamaktadır.