Kürdistan Demokratik Partisi lideri ve Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesud Barzani, Kuzey Irak’taki PKK varlığı, Kerkük sorunu ve bağımsız bir Kürt devletiyle ilgili NTV Haber Müdürü Mete Çubukçu’nun sorularını yanıtladı. Söz konusu gelişmeler çok iyi hatırlayacaksınız Başbakan Erdoğan’ın, “Eğer barış sağlanacaksa ilişkilerimizi düzeltebiliriz ve bölgesel Kürt yönetimiyle görüşebiliriz” sözleri ve MGK’nın diplomatik ve siyasi kanalları açma kararı üzerine gerçekleşti. Mesud Barzani her ne kadar “Mesajım çok açık ve net. Barış ve birlikte yaşama çağrısında bulunuyorum. Bizler akrabayız, kardeşiz, birbirimizin dostlarıyız. Birlikte yaşamalıyız, birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz, geçmişte birlikte yaşadık gelecekte de birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz. Birbirimizi kabul etmeliyiz. Bence tehdit ifadelerinden kaçınmalıyız” dese de sözlerinin samimiyetinden kuşku duyacağız ve bunda da haklıyız. Dahası düne kadar bizim de yardımımızla var olmuş olan bir liderin bugün nasıl bu kadar kendine güven dolu olduğunu, hatta tehditkar olabildiğini iyi değerlendirmemiz gerekiyor. Barzani’nin söylemi 40 milyonluk Kürt nüfusunu temsil ediyor olmaktan kaynaklanmıyor, bu ifade daha çok bu sözleri söyleyebileceğinin “geçici” onayını aldığını ortaya koyuyor ki, bu onay şimdilik kaydıyla kuşkusuz ABD tarafından verilmiştir.
Amerika’nın Irak macerasını başarı ya da başarısızlık olarak değerlendiremiyoruz. Birincil hedefleri açısından başarıya ulaşamadığını var saydığımız bu senaryonun ikinci ve üçüncü sonlanma noktalarının “gerçekte” ne olduğunu tahmin edemeyiz. Ama söz konusu senaryonun beklenti dışı herhangi bir gelişme olması durumunda alternatif üretmekte zorlanmayacağının da farkında olmalıyız. A planı Türkiye’nin Tezkere’nin geçmesi ile birlikte harekata kuzeyden destek vereceği idi, bu olmayınca (ister başarısızlıklarını buna atfetsinler, isterse etmesinler), geri dönüşü, Kuzey Irak’ın kontrol dışına çıkmış olması ve bunun üzerine bir politika oluşturulması oldu. Kerkük’ün durumu daha önceden belirlenmiş anlaşmalara bağlı olsa da, bugünkü koşullarda bu anlaşmaların işletilip işletilemeyeceği tartışma konusudur. Amerika’nın bir sonraki planında içine düştüğümüz durumu dikkate alarak, İran cephesi için destek beklemek bulunmakta. Bir önceki askeri destek konusunda “üstüne düşeni yapamamış” olan Türkiye’nin İran’a saldırıda olması gerekenden fazlasına bile razı olması, “bağımsız Kürdistan” olasılığını dışlamak için “ya herru ya merru” açmazına dayandırılacak. Bu varsayımlar MGK’nın nasıl olduğunu anlayamadığımız “kendi bildiğiniz gibi çözün o zaman” şeklindeki diplomatik ve siyasi açılımıyla da örtüşmekte.
Yaşanacak gelişmeleri kısa süre içerisinde göreceğiz, ancak açıkça kabul etmek zorundayız ki, bu durum “Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçim de dahil” en önemli konumuz olmak durumundadır. Çünkü bu gelişmeleri “Kerkük’e olası askeri müdahaleyi Diyarbakır’a girilmiş sayarız” şeklindeki talihsiz açıklama izlemiştir. DTP’nin Türkiye’deki Kürt kökenli vatandaşlarının kaçta kaçını temsil ettiği soru işareti de olsa, açıklaması vatana ihanet lnamına gelmektedir. “Komşu” olarak kurulacak bağımsız Kürt devletinin baş ağrısından çok çok öte bir bela getireceği açıktır.
Ne yapmalıyız? Birincisi bu mesele Başbakan Erdoğan’ın ve AKP Hükümeti’nin doğrudan sorumluluğu altındadır ve yeni bir seçim trafiğini kaldıracak genişlikte değildir. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesi gibi bir senaryo, kendisini bu işin sıkıntısından kurtarmayacağı gibi, AKP’yi gevşeteceğinden Türkiye’nin hızlı karar üretme refleksini zayıflatacaktır. İkincisi Baykal ve CHP de bu olayın dışında kalamazlar. Güçlü bir siyasal yapı sergilenemezse ABD’nin Ortadoğu politikası içerisinde Türkiye’nin konumunun ağırlaştıracağını daha önce de vurgulamıştık.
MGK’nın “peki o zaman bildiğiniz gibi çözün bakalım” ifadesi “savsaklama” değil, askeri zeminin olgunlaşması için son aşamadır. Bu ifade de en çok Mesud Barzani tarafından dikkate alınmalıdır.