Sağlık Bakanlığı’nın uygulamaya koymaya çalıştığı tam gün yasasının getireceği sorunlara daha önce değinmiştik. Ne var ki hatadan dönmek konusunda bir eğilim olmadığı için, yasanın yaratacağı sakıncaları yeniden vurgulamak istiyoruz. Öncelikle hekimlerin ve meslek odalarının sık sık dile getirdikleri “biz aslında tam gün çalışmaktan yanayız” yaklaşımını eleştirelim. Tam gün çalışmak, yani bütün gün hastanede bulunmak kuşkusuz bir doktorun mesleğini icra etmesindeki en doğru yaklaşımdır. Tam gün çalışıyor olmak, bilimsel çalışmalara ayıracağı zamanı zenginleştireceği gibi, günlük yaşamını da fazlasıyla kolaylaştıracak. Ancak bugün hastanelerin içinde bulunduğu durum dikkate alındığında, tam gün çalışmanın getirebileceği verim artışını iyi değerlendirmek gerekir. Gerek üniversite gerekse devlet hastaneleri, bilimsel çalışma yapmak açısından yeterli donanım ve en önemlisi işbirliği ortamına sahip değil. Bu olanağın bulunmadığı ortamda tam gün çalışmak adına akşama kadar durmak, verim artışı değil, verim kaybı getirecektir. Çoğu hekim hastanedeki günlük işlerini zaten öğleden sonra itibarıyla tamamlamaktadır. Bundan sonrasında “mesai saati dolsun” diye ısrarcı olmanın, bunu da etik adına savunmanın mantıkla bağdaşır bir yanı yoktur.
Sağlık hizmeti ve eğitimi aksayacak
Ülkemizde bugün için yaklaşık 8000 yarı zamanlı çalışan uzman doktor bulunmakta. Bunların bir kısmı üniversitelerin öğretim görevlileri, bir kısmı da devlet hastanelerinde çalışmakta. Daha önce de vurguladığımız gibi, hekimin tam gün hastanede çalışarak kazandığı aylık gelir 6000 YTL civarında, yarı zamanlı çalışması durumunda ise ayda bunun en az iki katını kazanmakta, küçük bir bölümü ise çok çok daha fazlasına erişmektedir. Hekimlerin tam gün kapsamında çalışmaları durumunda bu rakamların devlet tarafından verilmesi mümkün görülmüyor. Dolayısıyla gelir kaybını karşılayamayacak olan hekimler ister istemez devlet hizmetinden ayrılacaklar. Sekiz bin yarı zamanlı hekimin yarısının bile ayrılması durumunda 4000 açık kadro ortaya çıkacak. Bu kadrolar sadece işgücü değil, aynı zamanda eğitimi de veren nitelikli hekimler tarafından dolduruluyor. Dolayısıyla esas sorun sağlık hizmetinin aksamasında değil, eğitim kadrolarının yeterliliğini kaybetmesinde yaşanacak. Bu etkinin kısa süre içerisinde fark edilmesi mümkün değil, ancak beş yıl sonra mezun olacak doktorların bilgi ve becerilerinde ciddi bir zayıflama ortaya çıkacak. Bu zaafı ortalama eğitim kalitesinin zaten yetersiz olduğuyla birleştirirseniz, genç hekim gücünün nasıl bir kalite kaybı yaşayacağını fark etmeniz zor olmayacaktır.
Doğru tedavi sadece parası olanın hakkı olmamalı
Peki senaryonun gerçekleşmesi durumunda, boşalan kadrolar kimler tarafından doldurulacak? Bu sorunun cevabını vermek zor görünmüyor, elbette AKP’nin kadrolaşması için yeni alanlar açılmış olacak. Mevcut boş kadrolara atamalarda yeterlilik değil, aynı görüşü paylaşıyor olmak kriteri aranacak. Böylelikle herkesin güvendiği üniversite hastanelerinin de yeterliliği sorgulanır hale gelecek. Sağlık sorununa çare aryanın başvuracağı son merci de ortadan kalkmış olacak. Sadece yeterli ekonomik olanağı olanlar kaliteli sağlık hizmetine, doğru tanı ve tedaviye erişebilecek.
Bu şartlar çerçevesinde uygulanacak tam gün yasasının sağlık sorununu çözmek yerine içinden çıkılmaz hale sokacağını öngörememek için bilgi ve görgü eksiği yerine, kasıt aramak gerekir. Uzmanlık Dernekleri Platformu ve diğer sağlık örgütleri 14 Mart (Tıp Bayramı) günü iş durdurma eylemi yapacaklar. Lütfen bu eylemi anlayışla karşılayalım ve hatadan dönülmesi için hala fırsat olduğunu umut etmeye çalışalım.