Topu kurtarmak için oynamak

İlk düğme meselesinin pek çok karşılığı olduğunu söyleyerek konuyu toparlayalım. İnsan belli bir yaşa geldikten sonra geçmişini değerlendirmek için zaman zaman kendi başına kalıp düşünmelidir. Bu genel bir kuraldır, günlük yaşamın koşturması arasında bu fırsat genellikle yakalanamaz. İnsanlar günün muhasebesini “akşam başımı yastığa koyunca huzurlu uyuyabiliyor muyum?” şeklinde yaparlar, bu da geçerli bir ölçüm yöntemidir. Ama yaşananların bütünü değerlendirilmeğe çalışıldığında erken geçmişin hatırlanması çok kolay olmaz. Erken geçmiş ancak onu sürekli olarak düşünüyorsanız hatırlanabilir, bu da çevrede sizi oyalayacak başka bir etkenin bulunmaması ve elbette bunu yapma isteğinize bağlıdır. Çoğu kişi zaten olumsuz olanı hatırlamak istemez ya da takıntılı biçimde etrafında dolanır durur. Her iki hal de gerçek-hakikat-doğru değerlendirmesinin önündeki önemli engellerdir. Aksi takdirde yaşam zaten akıp giden zamandır.

Yaptığım okul konuşmalarında genellikle iki ayrı soru tipiyle karşılaşıyorum, ilki ya hazırlatılmış sorular, yani konuk karşısında mahcup olmayalım telaşı, ikincisi ise tam isabet vuranlardan oluşuyor. Bunlardan biriyle geçen hafta sonu karşılaştım, “bugün geçmişe bakınca neyi yanlış yaptığınızı düşünürsünüz?” sorusunu beklemiyordum. Bu soru bir on yıl önce sorulacak olsa en az bir düzine cevap sayabilirdim. Meslek seçimi, hayat biçimi, aşırı çalışma saplantısı sayabileceklerimden bir kaçı olabilir.

Fotoğraf: Simge Aköz, Eczacıbaşı Spor Kulübü ve Milli Takım oyuncusu

Keşke demenin saçmalığı

“Geçmiş muhasebesi yapıp da “keşke yapmasaydım” dediklerimden vazgeçtim”. Hafta sonu gelen sorunun yanıtı bu oldu. İnsan eninde sonunda geçmişinin eseri olarak şekillenir. Tıp değil elektronik seçseydim belki arka garajda Google kurmam mümkün olmayacaktı, ama çok daha kısa sürede çok daha fazla kazanç seçeneği ortaya çıkabilirdi. İki kere şirket açtım, birini kapattım, inadımdan açtığım ikincisi ben aktif olmasam da ortağımın geçinmesini sağlayan bir işletme olarak sürüyor. Onkoloji değil de cerrah olsaydım el becerim fazlasıyla yeterliydi (cerrah arkadaşımın gözlemi ve aktarımıdır), ama o zaman da muhtemelen mesleğin esiri haline gelecektim. Örnekleri uzatmak mümkün…

Oysa sonuçta buradayım, kendi çapımda mütevazı bir yaşam ve bakmakla yükümlü olduğum kedilerim var. Hangisi olduğunu bilmesem de yatağın başucuna, yastığın yanına kusmuş olmaları beni hiç etkilemiyor, aklımı bunlarla meşgul etmek yerine daha iyi bir yoruma nasıl gidebilirim diye önüme bakıyorum. Gelen hastaların çoğu en azından odadan çıkarken müsterih oluyorlar. Bunlar meziyet değil, ama insanın gerçek ve hakikat aşamasını atlayıp doğruya erişmesini kolaylaştırıyor.

Show must go on…

Dolayısıyla geçmiş değerlendirmeleri afaki girişimlerdir, her nokta yeni bir olasılık doğurur, ondan ne çıkacağını kimse bilemez. Önemli olan geçmişle bilerek barışık kalmayı başarmaktadır. Hatalar her zaman yapılır, ders çıkarılıp devam edilirse bir daha aynı sorun yaşanmaz. Her zaman yeni bir teklif gelebilir, ama küçük ya da büyük beklentiler nedeniyle düzen değiştirmek yerine sebat etmek daha verimli bir noktaya sürükler.

Kısacası bugün dünün eseridir, keşke öyle yapmasaydım demek yerine oyunu sürdürmek her zaman en iyi seçenektir. Tekrar voleybol hocamız Harutyun Hançer’e gönderme yapayım; “Biz sizden düşmekte olan topu kurtarmanızı beklemiyoruz” demişti, “ama topu kurtarmak için atladığınızı görmek istiyoruz”. Filenin Sultanları başarılı oldularsa bu düşünceni eseridir ve konunun özeti budur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir