Kısa bir süre önce size tükenmişlikten söz etmiştim. Tükenmişlik bilimsel anlamda baktığınızda üç bileşenden oluşur, bunlar duygusal tükenme, kişisel gelişim isteğinin yitirilmesi ve yabancılaşmadır. Duygusal tükenme bir duyarsızlaşma, gelişim isteğinin yitirilmesi yerinde sayma, yani bir başka bakış açısına göre yerinde sayma, yabancılaşma ise insanlarla ilişkiye girmede eski becerilerini gösterememe olarak da adlandırılabilir. Konuyu bilim ve tanım çerçevesinin dışına çıkarırsanız, aslında varlık, inanç ve amaç arasındaki dengenin yitirildiğini görürsünüz. Üstelik bu o kadar sessizice, daha doğrusu sinsice olur ki, bir gün gelir, kendimizi artık tanıyamayız. Yani biz gerçekten gayet güzel tükeniriz, hatta birey olarak değil, toplum olarak da tükenebiliriz.
Tükenmemek için bugünde dek çok şey önerilmiş, aileyle daha sık vakit geçirmekten, sık tatillere, dini uğraşlardan psikolojik desteğe dek geniş bir spektrumda değişen bu önerilerin, kime, ne durumda ve nasıl faydalı olabileceğini öngörmek mümkün değil. Buna karşılık benim önerilerim daha farklı, sorunları kökten ortadan kaldıramayacağımıza göre bence bakış açımızı, daha doğrusu yaşam algımızı değiştirmemiz gerekiyor.
Çoğu meslek ve uğraşı alanı, bir meslek değil bir yaşam biçimidir. Gazeteciyseniz gündemi yirmi dört saat takip etmek zorundasınızdır, doktorsanız kendinize ayırabileceğiniz özel zamanınız işinizin hep gerisindedir, işadamıysanız projelerinizi ve toplantılarınızı akşam beşte bitirme lüksüne sahip olamazsınız. Ev kadınlığı, annelik, dedelik gibi uğraşılar da yirmi dört saat çalışmayı gerektirirler. Yani çok az iş, işte bırakılıp saat beşte paydos edilebilir, yaşam biçimine dönüştüğünde her zaman vardır ve bir bütün olarak böyle kabullenilmek zorundadır.
Çıkarım: İşinizi yaşamınızın bir doğal uzantısı olarak görüp sahip çıkmak zorundasınız.
Ne var ki bir yaşam biçimi olarak uğraştığını alan bile sizin bütününüzün küçük bir parçasıdır. Bütünü oluşturan parçaları öyle kurgulayacaksınız ki, birinin eksiklinde ya da yetersizliğinde diğerinden güç alasınız. Sizi ayakta tutan köklerinizdir, köklerinizi geliştirmek zorundasınız.
Çıkarım: İlgi, bilgi ve içgörü gücünüzü artıracaksınız. Karşılaştığınız sorunlar, onların sorun olarak algılanıp algılanmadığıyla ilişkilidir. Bilgi ve içgörü açısından donanımlı olmamız bugün sorun olarak kabul ettiğimiz pek çok şeyin aslında sorun olmadıklarını gösterecektir. Kökler ne kadar gelişirse, en şiddetli kasırgalardan bile devrilmeden çıkmak, ayakta kalmak olasılığımız o kadar artacaktır.
Yalnızlık hariç; mutluluk, sevinç, üzüntü, hüzün, her şey paylaşılır. Paylaşmak mutlulukları büyütür, üzüntüleri azaltır. Yokluk, hatta hiçlik bile paylaşılır. Bazen paylaşmak değil, paylaşılacağını bilmek bile yeterlidir.
Çıkarım: Çevrenizdekilerin (yakınlarının, birlikte çalıştıklarınızın) sorunlarını paylaşmak, dinlemek, olabiliyorsa çözümler geliştirmek size yük getirmez, paylaşamamanın yükünü hafifletir.
Paylaşmak bir takım oyunudur. Oynarsınız, pas verirsiniz, başaramazsa yine de destekler, güçlendirir, gururlandırır ve cesaretlendirirsiniz. Top her zaman kurtarılamayabilir, önemli olan o kurtarış için gereken hamlenin yapılmasıdır. Sadece gerekli hamleyi yapmayana kızabilirsiniz.
Çıkarım: Bakmak, görmek ve bilmek zorundasınız. Birlikte çalıştığınız herkes, takımın birer parçasıdır. Gerekli hamleyi yapabilmesi için desteklemek, gururlandırmak ve cesaretlendirmek zorundasınız. Herkesin övgüye değer bir yanı vardır, doğruya övgüler, yanlışa eleştirilerin daha kolay algılanmasını ve daha büyük özveriyle giderilmesini sağlar.
Zenginlik almaktan değil, vermekten doğar. Maddi olan (madde), manevi olana (mana), manevi olan mesnevi olana (mesnet) dönüşür. Mesnet dayanak noktasıdır, sizi bütünüyle sırtlar. El verirsiniz, gönül verirsiniz, emek verirsiniz, ömür verirsiniz. Ne olursa olsun fayda verirsiniz. Bir noktada hiçliğe varırsınız. Hiçlik noktasında duyguları görebilir, hüzne dokunabilir ve emebilirsiniz. O zaman almaya başlarsınız, varılabilecek en yüksek zenginlik mertebesidir.
Çıkarım: Çevrenizdekilere fayda vermek sizi güçlü kılar, algılamanızı kolaylaştırır ve içgörünüzü zenginleştirir.
Yaşam bir süreçtir, bir fener alayı gibi birlikte yürünür, o fenerin ışığına inanıp yanınıza gelir, onlar o fenerin ışığının hiç sönmeyeceği, o eğlenceli yürüyüşün hiç bitmeyeceği umuduyla katırlar yanınıza.
Çıkarım: Hiç yanınıza katmayıp orada bırakabilirsiniz, bir noktada beceremeyeceğinizi düşünüp başkasına takabilirsiniz, ama asla yarı yolda bırakamazsınız.
Ve son söz: Fayda vermek adına çok şeyler yapabilirsiniz, fayda vermek sizin tükenmenizi de önleyecek, yaşama olan en ciddi yaklaşımınızdır. Ancak yaşamın kendisi gibi, fayda vermek de karşılıklılık prensine göre çalışmaz. Bu nedenle asla karşılık beklememelisiniz.