Türk voleybolunun en parlak isimlerinden Payidar’ı yitirdik. Voleybol ile bir yakınlığı olmayanlar kuşkusuz Payidar’ı bilmezler, ancak Payidar file mücadelesine girenlerin her zaman anımsayacakları en seçkin isimlerden biri olarak kalacaktır. Neden, anlatayım.
Bundan nereden baksanız yirmi beş yıl önceydi. Ben o zamanlar Eczacıbaşı’nda top oynamayı öğreniyordum. Bizim antrenmanlar çoğunlukla gecenin geç saatlerine ya da hafta sonunun erken saatlerine konurdu. Voleybol oynamak gerçekten çok emek isteyen bir şeydir. Topu yere düşürmeden, hem de 2.43’lük bir ağın ötesine getirip götürmek ancak belli bir düzeyde oynayabilenler için keyif verir. Oysa futbolda topun girmesi gereken bir kale, basketbolda ise içinden geçmesi gereken bir çember vardır. Siz öyle ya da böyle bu ikisinden birini becerdiğinizde futbol ya da basketbol oynayıverirsiniz de, iş voleybol olunca bir şey bilmiyorsanız keyif bile alamazsınız. O nedenle voleybol öğrenmek, hele belli bir seviyenin üstünde oynayabilmek, ciddi çalışma gerektiren uzun bir sürecin sonucudur. Bütün bunların ötesinde, voleybol karşı takımla vücut temasına girmeden oynanan yegâne top oyunudur. Dolayısıyla sizin mücadeleniz rakiple değil, topladır; kimse alınmasın ama, voleybol topla oynanabilecek en seçkin takım oyunudur.
Payidar’ı da hafta sonlarının ortak buluşma mekanı olan Burhan Felek Spor salonunda tanıdık. Galatasaray Voleybol Takımı’nda, gençliğinin doruğunda filelere adeta uçuyordu. File önünde yükselmek sandığınız kadar kolay değildir. Ortalama bir voleybolcu oyuna başladığında elli altmış santim zıplar, yıllar boyu çalışır, bunu olsa olsa seksen doksan santime çıkarır. Payidar onu her gördüğümüzde daha yükseklere tırmanıyordu ki, bir metre yirmi santim seviyesini çoktan aşmıştı. Bunu nasıl becerdiğini hiç anlamadık, arkasında yatan olağanüstü voleybol sevgisini ve çalışma azmini tahmin ve takdir etmekle kaldık. Durum böyle olunca takımın ısınmasını seyretmek bile ayrı bir keyif haline gelmişti. Bu yüksek performansı sayesinde öyle bir smaç vuruyordu ki, top yerden zıplayıp spor salonunun çatısına vuruyordu. Buna voleybolcular “tavan çekmek” adını verirler, ulaşılması en zor noktalardan biridir. Zaten maç sırasında da çoğu kez önüne yükselen bloğun üzerinden vururdu topa. Kısacası Payidar’ı seyretmek büyük bir keyif halini almıştı.
Türk voleybol camiası kalabalık bir grup değildir, lakin dediğim gibi yüksek kalitede voleybol oynamak çok ciddi ve disiplinli bir çalışma gerektirir ki, bizim voleyboldaki başarımız da büyük ölçüde buradan kaynaklanır. Zira Türk voleybol camiasının bir başka önemli özelliği, başka hiçbir branşın camiası için söz konusu olamayan gerçekten iyi eğitimli kişilerden oluşmasıdır. Oyuncuların çok büyük bir bölümü üniversite mezunudur ve spor kariyerlerini profesyonel meslekleriyle beraber yürütürler; önemli bir kesimi eğitimlerini spor bursuyla yurtdışında tamamlamıştır. Sadece spor alanında değil, meslek yaşamlarında da başarılıdırlar, Günlük işler bitip de antrenman vakti geldiğinde eksiksiz file önündedirler. Payidar, İsmet, Semih, Dünya ve şimdi adını burada sayamayacağım diğerleri bu ciddi ve disiplinli çalışmayı ta başından beri büyük bir istikrarla sürdürdüler, filedeki gücümüz hep yükseldi. O nedenledir ki, Türk voleybolu diğer spor dallarının yakalayamadığı başarıya kısa sürede ulaştı.
Ben bütün bu satırları yazıyor olmama karşılık Payidar’la aslında hiç tanışmadım. Ama dedim ya en azından benim içinde bulunmak mutluluğuna eriştiğim o zamanın voleybol camiası bir salon dolusu adamdan oluşuyordu. Antrenöründen hakemine herkes birbirini bilirdi. Zaten hafta sonları hep birlikteydik. Ben kendi adıma topun peşinde koşamayacak zamana geldiğimde, kendimi antrenörlüğe vererek hizmet etmeye çalıştım. Yetmedi, Burhan Felek’te “Voleybol Günlüğü” adında bir duvar gazetesi çıkarmayı üstlendim, bu çabayı sporun bana kazandırdıklarının elimden gelen küçük bir geri ödemesi olarak bildim. Ama ekranlardan bile olsa seyretmeye bayıldığım tek spor dalı voleybol olarak kaldı. Payidar voleybol camiası olarak borçlu olduklarımızın başında geldi. Spor disiplininden hiç uzaklaşmadı, oyunculuk kariyerini yöneticiliğe ve genç voleybolcuların yetiştirilmesine taşıdı. Bütün bu çabaların sonucu voleybol kısa sürede topluma mal oldu, kışın salonlara sığamayan o keyif, yazın kumsallara dek taşındı. Sözün özü, Payidar Türk voleybolunun payidar olmasındaki en önemli bileşenlerden biri oldu. Ve öyle kalacak.