Geçen haftalarda söz ettiğimiz uyuyamama sorunun yeni eklenen önemli bileşeni ışık kalitesindeki değişikliktir. Edison ampulü keşfederek aydınlanmada gün ışığına benzer kalitede bir kaynağı kullanılabilir hale getirdi. Bu ışık kaynağı gün ışığına yakın bir ışık rengi sağlıyordu. Benim çocukluk ve gençlik dönemim bu ampulleri kullanarak geçti, ışığın parlak olmasını sevmeme rağmen enerji kullanımı fazla olduğu için genellikle 60 Watt tercih edilirdi, ışık rengi dediğimiz özellik ise değişmezdi. Bu ampullerin tek sorunu kendiliğinden ya da bazen de çarpma nedeniyle kısa ömürlü olmalarıydı. Kuşkusuz o zamanlar da floresan lamba vardı, ancak bunlar ev aydınlatılmasında tercih edilmezdi, daha çok dış aydınlatmanın gerekli olduğu gazino ya da elektrik masrafının düşürülmesi amacıyla toplu kullanılan ortamlarda uygulama alanı buldu.
Bundan yaklaşık yirmi yıl önce ise tasarruflu lamba olarak adlandırılan ampullerin kullanımı yaygınlaştı. Bunlar, örneğin 10 Watt ile normal ampulün 80 Watt ışık şiddetine erişebiliyorlardı, ancak ışığın rengi denen önemli özelliği de yitirdiler. Evler soğuk beyaz ışık veren bu lambalarla aydınlatılmaya başlandığı zaman durum iyice değişti. Oysa insan vücudunun ışık kullanımı güneşe benzemek zorundaydı, yani rengin güneşin renk tayfına uygun olması durumunda bazı moleküllerin sentezi mümkündü. Bu moleküllerin önemli bir kısmı retinada yer alır, retina kendi karotenoid sentezini kendisi yapar (beynin özerklik hali). Bu sentezin yapılamaması işse bir süre sonra retina yapısının bozulmasına yol açar.
Tasarruf ve sarı leke hastalığı riski
İşin komplo kısmını bilemiyoruz, ama Edison usulü ampullerin üretimi bir süre sonra neredeyse tamamen sonlandırıldı. Bu değişiklik gün ışığında çalışanlarda sorun yaratmayabilir, ancak ofis ortamı da tasarruflu olmayı hedeflediğinden, diğer değişiklikler de eklenince pigment yapılamamasının bilançosu kısa süre sonra ortaya çıktı, işte buna sarı leke adını veriyoruz. Günümüzde televizyonlarda “kamu spotu” olarak oynatılan bilgilendirme klipleri sarı leke konusunda uyarıyor, ancak gerek iş ortamında ve gerekse evlerde soğuk beyaz ışık kullanılmaması gerektiği konusunda bir uyarı bulunmuyor.
Işığın renk tayfının mavi tarafına doğru kayması hayatımızın başka alanlarında da söz konusu, bunlar da cep telefonları. Cep telefonunun çok fazla pil harcamaması için ekranları LED özelliği gösterir. LED “light-emitting diode” yani ışık yayan diyot anlamına gelir, yarı-iletken, diyot temelli, ışık yayan bir elektronik devre elemanıdır. 1920’lerde Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti’nde icat edildiği, 1960’larda Amerika’da pratik olarak uygulanabilen elektronik bir bileşen haline getirildiği bilinmektedir. Bu ışık özelliği gereği parlaktır, değişik renklere çevrilebilir, ama ışık rengini genel olarak maviye kaydırır.
Her mavi aynı mavi değildir
İşte ekranların insanla uyuşmayan kısmı da bu maviye kayma halidir, zira biyolojik sistem ışığın renginden etkilenir. Ekran ışığı olarak da bilinen mavi ışık, 380 ilâ 500 nanometre aralığında titreşen ve görünür ışık spektrumunun en kısa dalga boyuna ve en yüksek enerjisine sahip ışığın ismidir. Mavi ışığın iki farklı türü vardır, faydalı olanı güneşten gelen ışık dalgalarında bulunur ve gün içinde melatonin seviyesini dengeler, gün içinde dikkat bozukluklarını azaltır. Teknolojik cihaz ekranlarından yayılan mavi ışığın dalga boyunun çok kısa olması sebebiyle enerji düzeyi çok yüksektir. Sanılanın aksine yalnızca gözlerimize değil, vücudun genel biyolojik dengesine de birçok zararı vardır.
Mavi ışık, hele hele parlaksa uyanıklık durumu yaratır, buna karşılık kırmızı ışık aynen gün batımı gibi, uyumaya hazırlık anlamına gelir. Özellikle çocukların cep telefonu ya da tabletlerle gece fazla oynamaları mavi ışığa maruz bırakacağından uykunun ortaya çıkışını engeller. Ancak durum bununla sınırlı kalmaz, zira ampul ya da ekrandan yansıyan mavi ışık başka biyolojik etkiler de yapar.
Kaynak: https://budizzz.com/blogs/saglikli-yasam-ve-uyku/mavi-isik-ve-zararlari